From professional translators, enterprises, web pages and freely available translation repositories.
questo avvenne il tredici del mese di adàr; il quattordici si riposarono e ne fecero un giorno di banchetto e di gioia
bütün bunlar adar ayının on üçüncü günü oldu. yahudiler on dördüncü gün dinlendiler ve o günü şölen ve eğlence günü ilan ettiler.
ma assalonne tanto insistè che davide lasciò andare con lui amnòn e tutti i figli del re. assalonne fece un banchetto come un banchetto da re
ancak avşalom üsteleyince, kral amnonu ve bütün öbür oğullarını onunla gönderdi.
essi stavano ancora parlando con lui, quando giunsero gli eunuchi del re, i quali si affrettarono a condurre amàn al banchetto che ester aveva preparato
onlar daha konuşurken, kralın haremağaları gelip haman'ı apar topar ester'in vereceği şölene götürdüler.
ma i giudei che erano a susa si radunarono il tredici e il quattordici di quel mese; il quindici si riposarono e ne fecero un giorno di banchetto e di gioia
sustaki yahudiler ise kendilerini savunmak için on üçüncü ve on dördüncü günler bir araya geldiler. on beşinci gün de dinlendiler. o günü şölen ve eğlence günü ilan ettiler.
fu imbandito loro un gran banchetto. dopo che ebbero mangiato e bevuto, li congedò ed essi se ne andarono dal loro padrone. le bande aramee non penetrarono più nel paese di israele
bunun üzerine İsrail kralı adamlara büyük bir şölen verdi, yedirip içirdikten sonra da onları krallarına gönderdi. aramlı akıncılar bir daha İsrail topraklarına ayak basmadılar.
il re incollerito si alzò dal banchetto e uscì nel giardino della reggia, mentre amàn rimase per chiedere la grazia della vita alla regina ester, perché vedeva bene che da parte del re la sua rovina era decisa
kral öfkeyle içki masasından kalkıp sarayın bahçesine çıktı. haman ise kraliçe esterden canını bağışlamasını istemek için içerde kaldı. Çünkü kralın kendisini yok etmeye kararlı olduğunu anlamıştı.
passati questi giorni il re fece un altro banchetto di sette giorni, nel cortile del giardino della reggia, per tutto il popolo che si trovava nella cittadella di susa, dal più grande al più piccolo
bunun ardından, sarayının avlusunda küçük büyük ayırmadan, sus kalesinde bulunan bütün halka yedi gün süren bir şölen verdi.
abigail tornò da nabal: questi teneva in casa un banchetto come un banchetto da re. il suo cuore era allegro ed egli era ubriaco fradicio. essa non gli disse né tanto né poco fino allo spuntar del giorno
avigayil navalın yanına döndü. naval evinde krallara yaraşır bir şölen düzenlemişti. Çok sarhoş olduğundan neşeliydi. bu yüzden avigayil sabaha dek ona bir şey söylemedi.
ezechia parlò al cuore di tutti i leviti, che avevano dimostrato un profondo senso del signore; per sette giorni parteciparono al banchetto solenne, offrirono sacrifici di comunione e lodarono il signore, dio dei loro padri
hizkiya rabbe hizmetlerini başarıyla yerine getiren levilileri övdü. yedi gün boyunca herkes esenlik kurbanlarını kesip atalarının tanrısı rabbe şükrederek bayramda kendisine ayrılan paydan yedi.
essa gli pianse attorno, durante i sette giorni del banchetto; il settimo giorno sansone glielo spiegò, perché lo tormentava, ed essa spiegò l'indovinello ai figli del suo popolo
kadın şölen boyunca yedi gün ağlayıp durdu. kadının sürekli sıkıştırması üzerine Şimşon yedinci gün bilmecenin yanıtını ona söyledi. kadın da yanıtı soydaşlarına iletti.
allora l'angelo mi disse: «scrivi: beati gli invitati al banchetto delle nozze dell'agnello!». poi aggiunse: «queste sono parole veraci di dio»
sonra melek bana, ‹‹yaz!›› dedi. ‹‹ne mutlu kuzunun düğün şölenine çağrılmış olanlara!›› ardından ekledi: ‹‹bunlar gerçek sözlerdir, tanrının sözleridir.››