Results for çıkıp translation from Turkish to English

kendileri de çıkıp gitmesinler.
and those are the set limits of allah.

dışarı çıkıp biraz eğlenmelisiniz.
you should go out and have some fun.

ona dışarı çıkıp çıkmayacağını sordum.
i asked her if she was going out.

dışarı çıkıp oyun oynayabilir miyim?
can i go out and play?

ve de bunlar kafanızdan çıkıp uçacaklar.
and they sort of fly away, out of your head.

niçin dışarı çıkıp sarhoş olmuyoruz?
why don't we go out and get drunk?

ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.
but you shall not pass through except with a power!

derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
and so they departed, whispering to one another:

kendiniz olmaktan çıkıp, benim yerime girdiniz.
you've left your shoes, and you've stood in mine.

dışarı çıkıp daha büyük bir ev satın almadım.
i didn't go out and buy a bigger house.

bugün, sudan çıkıp karşılarında tatil köyü buluyorlar.
and today, they crawl out and see condominiums.

birinin ortaya çıkıp unutulmuş yararlardan bahsetmesi gerek.
somebody needs to be out there talking about the forgotten benefits.

afrikadan çıkıp sağa dönenler şimdi japonca çeviriyi dinliyordur.
you know, the ones that turned to the right, there are some of those in the japanese translation.

dışarı çıkıp hepimizin bilmek istediğini tom'a sorabilirim.
i could come right out and ask tom what we all want to know.

alan kendi doğasından çıkıp, tamamen yeni dünyalar oluşturan birşey.
space is something that folds out of itself into completely new worlds.

İsayla öğrencileri gölü aştılar, ginnesarda karaya çıkıp tekneyi bağladılar.
and when they had passed over, they came into the land of gennesaret, and drew to the shore.

biri çıkıp gelecek azabı sordu. [22,47; 38,16]
a beseecher besought the visitation of chastisement,

ve yemin ederim, muayehaneden çıkıp "araba kullanacağım. araba kullanacağım.
and i swear to god, i walked out of his office, "i will drive. i will drive.

ben babadan çıkıp dünyaya geldim. Şimdi dünyayı bırakıp babaya dönüyorum.››
i came forth from the father, and am come into the world: again, i leave the world, and go to the father.

böylece harun elini mısırın suları üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp mısırı kapladı.
and aaron stretched out his hand over the waters of egypt; and the frogs came up, and covered the land of egypt.