Results for impoverished translation from English to Turkish

for the impoverished nonrequester and the requester,
ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

the war lasting for years impoverished the country.
yıllar süren savaş ülkeyi fakirleştirdi.

turkey plans to pour billions into impoverished southeast
türkiye, yoksul güneydoğuya milyarlar akıtmayı planlıyor

it's going to depend if they're wealthy or impoverished.
varlıklı mı yoksullaştırılmış mı olduklarına bağlı.

many are struggling to make ends meet amid an impoverished economy and poor employment prospects.
toplumun büyük kısmı, fakirleşmiş bir ekonomi ve zayıf iş bulma umutlarıyla iki yakasını bir araya getirmeye çabalıyor.

currently, however, they are vulnerable, impoverished, disempowered and lacking good role models.
fakat şu anda hepsi savunmasız, yoksul ve güçsüz durumda ve önlerinde iyi rol modeller yok.

and where your eye isn't looking, you're remarkably impoverished in your vision.
ve gözümüzün bakmadığı yerde görüş kaliteniz belirgin şekilde düşüktür.

albanian dictator enver hoxha kept his country isolated and impoverished. [getty images]
arnavut diktatör enver hoca ülkesini tecrit ve yoksulluk içinde tuttu. [getty images]

and israel was greatly impoverished because of the midianites; and the children of israel cried unto the lord.
midyanlılar İsraili öyle yoksul düşürdüler ki, İsrailliler rabbe yakarmaya başladılar.

when cao fu was released a year later, the family, completely impoverished, was forced to relocate to beijing.
cao fu bir yıl sonra hapisten çıktığında tamamen yoksul duruma düşmüş olan naile pekin'e taşınmak zorunda kaldı.

and the thing about states like arkansas and tennessee is that they're both very rural, and they are educationally impoverished.
arkansas ve tennessee gibi şehirlerdeki durum iki şehrin de epey kırsal ve eğitimsel olarak geri kalmış olmaları.

and let not thine hand be chained to thy neck, nor stretch it forth to the utmost stretching, lest thou sit down reproached, impoverished.
ama onu büsbütün de salıverme. sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın.

the babies' mothers, usually impoverished, got a fraction of what the trafficking gang did, along with immeasurable amounts of remorse.
bebeklerin, çoğu yoksul durumda olan annelerinin payına ise kaçakçılık çetesinin elde ettiği kazançtan küçük bir pay ve bolca da pişmanlık düşüyor.

a jobless, impoverished and restive population, disillusioned with the international community and disgruntled with their own government, poses a clear danger to stability.
hem ulusararası toplum hem de kendi hükümeti tarafından hayal kırıklığına uğratılmış, işsiz, yoksul ve huzursuz bir toplum, istikrar açısından açık bir tehlike teşkil ediyor.

during its 20 months of existence, the daycare centre has changed its address three times, each time being driven out by neighbours who want no part of the impoverished children flocking in there neighborhood.
bakım merkezi, hizmet verdiği 20 ay boyunca üç kez adres değiştirmek zorunda kalmış, çünkü her defasında bu yoksul çocukları muhitlerinde görmek istemeyen komşuların şikayetlerine maruz kalmışlar.

bulgarian and greek police have smashed an organised crime group that took babies from impoverished women -- sometimes by force -- and sold them to childless couples at premium prices.
bulgar ve yunan polisi, yoksul kadınlardan bebeklerini -bazen zorla- alan ve onları fahiş fiyatla çocuksuz bebeklere satan bir organize suç grubunu çökertti.

the government is planning to set aside up to $12 billion to underpin a series of projects in the impoverished region, home to most of turkey's approximately 12 million kurds.
hükümet, türkiye'deki yaklaşık 12 milyon kürt'ü barındıran yoksul bölgede uygulanacak bir dizi projeyi desteklemek için 12 milyar dolara kadar kaynak ayırmayı planlıyor.

as the locals leave, they are being replaced by settlers brought in from even more impoverished parts of anatolia -- part of an ongoing programme of "turkification".
yerli halk adadan ayrıldıkça, sürdürülmekte olan "türkleştirme" programı çerçevesinde, yerlerine anadolu'nun yoksul kesimlerinden gelen yerleşimciler adayı mesken tutmayı sürdürebilir.

İmpoverished
yoksulluk