Results for bacaklarını translation from Turkish to French

kollarıyla bacaklarını ölüm yutacak.
les parties de sa peau sont l`une après l`autre dévorées, ses membres sont dévorés par le premier-né de la mort.

bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı.
alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

billur döşemeyi görünce derin bir su sandı ve bacaklarını sıvadı.
puis, quand elle le vit, elle le prit pour de l'eau profonde et elle se découvrit les jambes.

onları bana getirin (dedi), bacaklarını ve boyunlarını okşamağa başladı.
ramenez-les moi.» alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

"geri getirin onları bana!" dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.
ramenez-les moi.» alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

sonra: “onları tekrar bana getirin!” deyip bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

bunun üzerine askerler gidip birinci adamın, sonra da İsayla birlikte çarmıha gerilen öteki adamın bacaklarını kırdılar.
les soldats vinrent donc, et ils rompirent les jambes au premier, puis à l`autre qui avait été crucifié avec lui.

"onları bana geri getirin," dedi, (veda etmek için) bacaklarını ve boyunlarını okşadı.
ramenez-les moi.» alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

(o zaman:) onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: "onları bana getirin" dedi. bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.
alors il se mit à leur couper les pattes et les cous.

köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını sıvadı. (süleyman) "o, cilalı, şeffaf sırçadandır" dedi.
puis, quand elle le vit, elle le prit pour de l'eau profonde et elle se découvrit les jambes.

sarayın salonunu görünce, su havuzu sanarak bacaklarını sıvadı. (süleyman) dedi ki, "bu, kristalle döşenmiş bir salondur."
puis, quand elle le vit, elle le prit pour de l'eau profonde et elle se découvrit les jambes.

bacak
jambe