Sie suchten nach: اعطاه (Arabisch - Türkisch)

هو اول اعمال الله. الذي صنعه اعطاه سيفه.
yalnız yaratıcısı ona kılıçla yaklaşır.

قد رأيت الشغل الذي اعطاه الله بني البشر ليشتغلوا به.
tanrının uğraşsınlar diye insanlara verdiği zahmeti gördüm.

فسأل له من الرب واعطاه زادا وسيف جليات الفلسطيني اعطاه اياه.
‹‹ahimelek davut için rabbe danıştı. ona hem yiyecek sağladı, hem de filistli golyatın kılıcını verdi.››

وولدت سارة امرأة سيدي ابنا لسيدي بعدما شاخت فقد اعطاه كل ما له.
karısı sara ileri yaşta efendime bir oğul doğurdu. efendim sahip olduğu her şeyi oğluna verdi.

ولكن لاجل داود اعطاه الرب الهه سراجا في اورشليم اذ اقام ابنه بعده وثبت اورشليم.
buna karşın tanrısı rab, davutun hatırına yeruşalimi güçlendirmek için kendisinden sonra oğlunu kral atayarak ona yeruşalimde bir ışık verdi.

ثم انظروا ما اعظم هذا الذي اعطاه ابراهيم رئيس الآباء عشرا ايضا من راس الغنائم.
bakın, büyük ata İbrahimin ganimetten ondalık verdiği bu adam ne kadar büyüktür!

ان اعطاه سيده امرأة وولدت له بنين او بنات فالمرأة واولادها يكونون لسيده وهو يخرج وحده.
efendisi kendisine bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve çocuklar efendisinde kalacak, yalnız kendisi gidecek.

وما اعطاه بقية الشعب ست ربوات من الذهب والفي منا من الفضة وسبعة وستون قميصا للكهنة.
halkın geri kalanı ise, toplam 20 000 darikfı altın, 2 000 mina gümüş ve 67 kâhin mintanı verdi.

اعلان يسوع المسيح الذي اعطاه اياه الله ليري عبيده ما لا بد ان يكون عن قريب وبيّنه مرسلا بيد ملاكه لعبده يوحنا
İsa mesihin vahyidir. tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için ona bu vahyi verdi. o da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu yuhannaya iletti.

رجل اعطاه الله غنى ومالا وكرامة وليس لنفسه عوز من كل ما يشتهيه ولم يعطه الله استطاعة على ان يأكل منه بل يأكله انسان غريب. هذا باطل ومصيبة رديئة هو
adam vardır, tanrı kendisine mal, mülk, saygınlık verir, yerine gelmeyecek isteği yoktur. ama tanrı yemesine izin vermez; bir yabancı yer. bu da boş ve acı bir derttir.

هوذا الذي رأيته انا خيرا الذي هو حسن. ان يأكل الانسان ويشرب ويرى خيرا من كل تعبه الذي يتعب فيه تحت الشمس مدة ايام حياته التي اعطاه الله اياها لانه نصيبه.
gördüm ki, iyi ve güzel olan şu: tanrının insana verdiği birkaç günlük ömür boyunca yemek, içmek, güneşin altında harcadığı emekten zevk almak. Çünkü insanın payına düşen budur.

« أفرأيت الذي تولى » عن الإيمان ارتد لما عير به وقال إني خشيت عقاب الله فضمن له المعير له أن يحمل عنه عذاب الله إن رجع إلى شركه وأعطاه من ماله كذا فرجع .
gördün mü arkasını döneni ?