Sie suchten nach: absence (Englisch - Türkisch)

faced with absence.
yoklukla yüz yüzeler.

he excused his absence.
o, onun yokluğunu bağışladı.

nobody noticed her absence.
hiç kimse onun yokluğunu farketmedi.

his absence was due to illness.
onun yokluğu hastalıktan dolayı idi.

was my absence too long for you?
bekleyemediniz mi?

after a long absence he came back.
uzun bir yokluktan sonra geri döndü.

a mr. west called in your absence.
siz yokken bay west adında birisi sizi aradı.

he came to see me during my absence.
benim yokluğumda beni görmeye geldi.

a gentleman called in your absence, sir.
bir beyefendi sizin yokluğunuzda aradı, efendim.

he came to school after a long absence.
uzun bir yokluktan sonra okula geldi.

alwar balasubramaniam: art of substance and absence
alwar balasubramaniam: varlık ve yokluk sanatı

don't say such a thing in her absence.
onun yokluğunda böyle bir şey söyleme.

his absence gave birth to all sorts of rumors.
onun yokluğu her türlü söylentiye yol açtı.

in presence and in absence. in simplicity and complexity.
varlıkta ve yoklukta. basitlikte ve karmaşada.

she asked me to look after her baby in her absence.
onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.

in the absence of truth there is nothing but falsehood.
artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır?

in his absence, certain bishops have even feuded in public.
yokluğunda, belli rahipler açıkça kan davasına tutuştular.

but god said, "we have tested your people in your absence.
"halkını, senden sonra sınadık.

this, he said, explained serbia's absence at the gathering.
shkrbina, bunun sırbistan'ın toplantıya neden katılmadığını açıkladığını kaydetti.

the teacher was worried by tom's frequent absence from class.
Öğretmen tom'un sık sık sınıfta bulunmamasından endişeliydi.