Sie suchten nach: had lunch baby? (Englisch - Türkisch)

we had lunch.
Öğle yemeği yedik.

tom had lunch with mary.
tom, mary ile öğle yemeği yedi.

he has already had lunch.
o zaten öğle yemeği yedi.

i haven't had lunch.
Öğle yemeği yemedim.

he left after he had lunch.
Öğle yemeği yedikten sonra gitti.

i entered a restaurant and had lunch.
bir lokantaya girdim ve öğle yemeği yedim.

after she had lunch, she got ready to go out.
Öğle yemeğini yedikten sonra, dışarı çıkmak için hazırlandı.

i'm hungry because i haven't had lunch.
açım çünkü öğle yemeğimi yemedim.

these are your children and grandchildren that are totally melting down when you pick them up, because they haven't had lunch.
bunlar onları okuldan aldığınızda öğle yemeği yememiş oldukları için sizin eriyen çocuklarınız ve torunlarınız.

on monday, the first day of his three-day visit, sanader had lunch with us secretary of state condoleezza rice at the state department.
sanader, üç günlük ziyaretinin birinci günü olan pazartesi günü abd dışişleri bakanı condoleezza rice ile dışişleri bakanlığında öğle yemeği yedi.

and i had lunch with her yesterday because she's a college student studying dance at long beach here, and she's doing absolutely fantastic.
dün onunla öğlen yemeği yedim, çünkü burada long beach üniversitesinde dans eğitimi alıyor. ve gerçekten çok başarılı.

during his visit, bush also had lunch with the prime ministers of albania, macedonia and croatia, the three members of the adriatic charter, and later walked with them through central tirana.
ziyaretinde başkan, adriyatik tüzüğü'nün üç üyesi olan arnavutluk, makedonya ve hırvatistan'ın başbakanları ile öğle yemeği yedikten sonra onlarla tiran şehir merkezinde yürüyüş de yaptı.

anyway, gillian and i had lunch one day and i said, "gillian, how'd you get to be a dancer?" and she said it was interesting; when she was at school, she was really hopeless. and the school, in the '30s, wrote to her parents and said, "we think gillian has a learning disorder." she couldn't concentrate; she was fidgeting. i think now they'd say she had adhd. wouldn't you? but this was the 1930s, and adhd hadn't been invented at this point.
neyse, gillian ve ben bir gün öğle yemeği yedik ve dedim ki, "gillian, nasıl dansçı oldun?" ve o ilginç bir hikayesi olduğunu söyledi, okuldayken, gerçekten ümitsizmiş. ve okul, 30'lu yıllarda, ebeveynlerine yazı göndermiş, yazıda diyormuş ki "biz gillian'da öğrenme bozukluğu olduğunu düşünüyoruz. konsantre olamıyormuş, durduğu yerde duramıyormuş. bence şimdi olsaydı hiperaktif olduğunu söylerlerdi? Öyle değil mi? ama bu 1930'lu yıllarda oluyor, ve daha o zaman hiperaktivite bulunmamıştı.