Sie suchten nach: sorrow (Englisch - Türkisch)

joy was mingled with sorrow.
joy üzüntüden altüst olmuştu.

the news filled her with sorrow.
haber onu üzüntü ile doldurdu.

my heart was filled with sorrow.
kalbim üzüntü ile doluydu.

he felt great sorrow when his wife died.
eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.

"i share their sorrow," he said.
talat, "Üzüntünüzü paylaşıyorum." dedi.

surely it is a sorrow to the unbelievers;
doğrusu kuran, inkarcılar için bir üzüntüdür.

it was the sorrow that's taken so long.
kederdi, bu kadar uzun süren.

give them sorrow of heart, thy curse unto them.
lanetin üzerlerinden eksilmesin.

then, after sorrow, he sent down upon you safety.
bu gamdan sonra size emniyetle bir uyku verdi ki içinizden bir bölüğü sarıp kapladı. bir bölükse can kaygısına düşmüştü.

and you killed a man and we delivered you from sorrow.
o zaman da seni tasadan kurtarmış ve seni iyice denemiştik.

moses returned to his people in anger and great sorrow.
bunun üzerine musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü.

and his eyes turned white from sorrow, and he became depressed.
(acısını) yutkunuyor(açığa vurmamağa çalışıyor)du.

'enter paradise; no fear upon you, nor shall you sorrow.
(cennetliklere dönerek): "girin cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz!" dediler.

and they will say, “praise god, who has lifted all sorrow from us.
(cennette şöyle) derler: bizden tasayı gideren allah'a hamdolsun.

that you may not sorrow over what eludes you, nor exult over what he has given you.
(allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır.

forget your sorrows.
Üzüntülerini unut.