Sie suchten nach: uskunud (Estnisch - Türkisch)

sest ta vennadki ei uskunud temasse.
kardeşleri bile ona iman etmiyorlardı.

kas ükski ülemaist või variseridest on uskunud temasse?
‹‹Önderlerden ya da ferisilerden ona iman eden oldu mu hiç?

siis ühed veendusid tema sõnus, teised aga ei uskunud mitte.
bazıları onun sözlerine inandı, bazıları ise inanmadı.

ja me oleme uskunud ja tunnud, et sina oled jumala püha!”
İman ediyor ve biliyoruz ki, sen tanrının kutsalısın.››

ja ka need läksid ja kuulutasid seda teistele, kuid neidki nad ei uskunud.
bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.

ja ehk ta küll palju tunnustähti oli teinud nende nähes, ei uskunud nad siiski temasse,
gözleri önünde bunca doğaüstü belirti gerçekleştirdiği halde ona iman etmediler.

et mõistetaks hukka kõik need, kes ei ole uskunud tõde, vaid kellel on olnud hea meel ülekohtust.
Öyle ki, gerçeğe inanmayan ve kötülükten hoşlananların hepsi yargılansın.

sest isa ise armastab teid, sellepärast et teie olete mind armastanud ja uskunud, et mina olen lähtunud jumalast.
Çünkü beni sevdiğiniz ve babadan çıkıp geldiğime iman ettiğiniz için babanın kendisi sizi seviyor.

ja vaata, sa jääd keeletumaks ega saa rääkida päevani, mii see sünnib, sellepärast et sa ei ole uskunud mu s
İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın.››

aga juudid ei uskunud, et ta oli olnud pime ja oli saanud nägijaks, kuni nad kutsusid nägijaks-saanu vanemad
yahudi yetkililer, gözleri açılan adamın annesiyle babasını çağırmadan onun daha önce kör olduğuna ve gözlerinin açıldığına inanmadılar.

kui siis saulus jõudis jeruusalemma, püüdis ta liituda jüngrite hulka, aga nemad kõik kartsid teda ega uskunud, et ta on jünger.
saul yeruşalime varınca oradaki öğrencilere katılmaya çalıştı. ama hepsi ondan korkuyor, İsanın öğrencisi olduğuna inanamıyorlardı.

aga kui mõned tegid oma südame kõvaks ega uskunud, vaid rääkisid halba õpetusest rahva ees, läks ta ära nende juurest ning eraldas neist jüngrid ja pidas iga päev arutlusi türannose koolis.
ne var ki, bazıları sert bir tutum takınıp ikna olmamakta direndiler ve İsanın yolunu halkın önünde kötülemeye başladılar. bunun üzerine pavlus onlardan ayrıldı. Öğrencilerini de alıp götürdü ve tiranusun dershanesinde her gün tartışmalarını sürdürdü.

kes usub temasse, selle üle ei mõisteta kohut; aga kes ei usu, selle üle on juba kohus mõistetud, sest ta ei ole uskunud jumala ainusündinud poja nimesse.
ona iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü tanrının biricik oğlunun adına iman etmemiştir.

aga teie seas on mõned, kes ei usu!” sest jeesus teadis algusest peale, kes need olid, kes ei uskunud, ja kes see on, kes tema ära annab.
yine de aranızda iman etmeyenler var.›› İsa iman etmeyenlerin ve kendisine ihanet edecek kişinin kim olduğunu baştan beri biliyordu.

aga ma tahan meelde tuletada teile, kes kõike juba olete korra teada saanud, et issand, kui ta rahva oli päästnud egiptusest, teisel korral hukkas ära need, kes ei uskunud,
bütün bunları bildiğiniz halde, size anımsatmak isterim ki, ilk ve son kez halkı mısırdan kurtaran rab iman etmeyenleri daha sonra yok etti.

kuidas nad nüüd saavad appi hüüda teda, kellesse nad ei ole uskunud? ja kuidas nad võivad uskuda temasse, kellest nad ei ole kuulnud? ja kuidas nad saavad kuulda ilma kuulutajata?
ama iman etmedikleri kişiyi nasıl çağıracaklar? duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar?

aga teades, et inimene ei saa õigeks käsu tegudest, vaid üksnes kristuse jeesuse usu kaudu, oleme ka meie uskunud kristusesse jeesusesse, et me saaksime õigeks kristuse usust ja mitte käsu tegudest, sest käsu tegudest ei saa õigeks ükski liha.
yine de insanın kutsal yasanın gereklerini yaparak değil, İsa mesihe iman ederek aklandığını biliyoruz. bunun için biz de yasanın gereklerini yaparak değil, mesihe iman ederek aklanalım diye mesih İsaya iman ettik. Çünkü hiç kimse yasanın gereklerini yaparak aklanmaz.