Sie suchten nach: göz kırptım tövbe de ne opmesi (Türkisch - Deutsch)

hem de ne şok!
was ist ai-qaria?

bir de ne görsün!
vielmehr werft ihr (zuerst)."

o varılan yer de ne fena bir yerdir!
und erbärmlich ist die (von ihnen) erreichte quelle.

gerçekten de ne siz, ne de kulluk ettikleriniz.
also ihr und das, wem ihr dient,

orası, gerçekten de ne kötü, ne pis yataktır.
und gewiß erbärmlich ist der aufenthaltsort.

bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler.
da waren es plötzlich zwei gruppen, die miteinander stritten.

"oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!"
unglaubwürdig, ziemlich unglaubwürdig ist das, was euch versprochen wird.

bir de "ne zaman o fetih, eğer doğru söylüyorsanız?" diyorlar.
und sie sagen: "wann ist dieser sieg, solltet ihr wahrhaftig sein?"

ardından musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
dann warf moses seinen stock hin, und siehe, er verschlang (all) das, was sie vorgetäuscht hatten.

(musa) attı, bir de ne görsün o, koşan kocaman bir yılan!
da warf er ihn hin, und siehe, er wurde zu einer schlange, die umhereilte.

mûsâ, şu sağ elinde tuttuğun şey de ne? {km, Çıkış 4,2}
und was ist das da in deiner rechten, o mose?»

firavun şöyle dedi: Âlemlerin rabbi dediğin de nedir?
fir'aun sagte: "was ist denn der herr der weltenbewohner?"

derken mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: o, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!
dann warf moses seinen stock hin, und siehe, er verschlang (all) das, was sie vorgetäuscht hatten.

onlarla savaşın ki allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin, onlara karşı size yardım edip zafer yolunu açsın, müminlerin gönüllerini ferahlatsın, kalplerindeki kin ve öfkeyi gidersin.allah teâlâ dilediğine tövbe de nasib eder.
und den grimm in ihren herzen vergehen lassen. allah nimmt die reue an, von wem er will.

bir de ne baksınlar: asa onların yaptıkları sihir, göz boyayıcılık kabilinden her şeyi yutuyor! [20,69; 26,45] {km, Çıkış 7,12}
da fing er an zu verschlingen, was sie vorgaukelten.