Sie suchten nach: ama sen yoktun (Türkisch - Englisch)

ama sen orada değilsin.
but you're not there.

ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin!
(muhammad), you cannot make people in the graves to listen.

biz gideceğiz ama sen gelmeyeceksin.
we will go, but without you.

ama sen hepsinden üstünsün›› der.
many daughters have done virtuously, but thou excellest them all.

ama sen sadece bu kadar yaptın.
you actually just did that.

ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar.
(muhammad), you will be surprised that they still mock (god's revelations).

(ama) sen onları yüzlerinden tanırsın.
but they can be known from their appearance.

ama sen türk müsün derdimde cevap verdin
how did you answer?

ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
it is not for you to be their guardian.

ama sen bize tam ölçü ver, bize yardımda bulun.
so give us corn in full measure, and give it to us in charity.

ama sen kötülerin önünde düşen biri gibi düştün!››
thy hands were not bound, nor thy feet put into fetters: as a man falleth before wicked men, so fellest thou. and all the people wept again over him.

Çünkü sana ayetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun.
our revelations came unto thee but thou didst forget them.

sen yoksan dünya yok
there is no worl without you

sen yokken kedine bakacağım.
i will look after your cat while you are away.

allah dilediğine/dileyene işittirir. ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin!
allah can make any that he wills to hear; but thou canst not make those to hear who are (buried) in graves.

mustafa konuşabilir seni özledim iyi davranıyordun ki sen yok bu
mustafa please speak we were being so good i miss you you no that

dediler ki: "sen, yoksa sen yûsuf musun?"
then they inquired, "are you joseph?"

“aa! sen, yoksa sen yusuf musun?” dediler.
then they inquired, "are you joseph?"

dediler ki: "sen, yoksa sen yûsuf musun?" "evet, dedi, ben yûsuf'um.
they said, “are you, in truth you, really yusuf?”