Sie suchten nach: zaten ona kalsa (Türkisch - Französisch)

onlar zaten ona değer vermemişlerdi.
ils le considéraient comme indésirable.

biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi.
nous ne lui (à muhammad) avons pas enseigné la poésie; cela ne lui convient pas non plus.

zaten onlar da beklemektedirler.
eux aussi demeurent dans l'attente.

ona şiir öğretmiş değiliz, zaten ona uygun düşmez.
nous ne lui (à muhammad) avons pas enseigné la poésie; cela ne lui convient pas non plus.

zaten onların çoğu iman etmez.
c'est que plutôt la plupart d'entre eux ne sont pas croyants.

zaten onlar kavgacı bir toplumdur.
ce sont plutôt des gens chicaniers.

zaten onunla beraber inanan pek azdı.
or, ceux qui avaient cru avec lui étaient peu nombreux.

biz ona (peygamber'e) şiir öğretmedik. zaten ona yaraşmazdı da.
nous ne lui (à muhammad) avons pas enseigné la poésie; cela ne lui convient pas non plus.

zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar.
mais ils ont plutôt qualifié l'heure de mensonge.

zaten ondan önce de müslümanlar idik," derler.
déjà avant son arrivée, nous étions soumis».

zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı." derler.
nous les désavouons devant toi: ce n'est pas nous qu'ils adoraient».

zaten onlar allah'ın kitabı'na tanıklardı.
ne craignez donc pas les gens, mais craignez moi.

sen onlardan yüz çevir ve bekle, zaten onlar da beklemektedirler.
eloigne-toi d'eux et attends. eux aussi demeurent dans l'attente.

zaten onlar buna layık ve ehil idiler. allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
allah est omniscient.

onları bırak, bekle; zaten onlar da senin akıbetini beklemektedirler.
eloigne-toi d'eux et attends. eux aussi demeurent dans l'attente.

onları takva sözü üzerinde durdurdu. zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi.
puis allah fit descendre sa quiétude sur son messager ainsi que sur les croyants, et les obligea à une parole de piété, dont ils étaient les plus dignes et les plus proches.

sen de onların kıblesine uymazsın. zaten onların bir kısmı da bir kısmının kıblesine uymaz.
et tu ne suivras pas la leur; et entre eux, les uns ne suivent pas la direction des autres.

fakat allah lütfundan onlara servet verince cimrilik edip mallarının hakkını vermediler. zaten onlar yançizip duruyorlardı.
mais, lorsqu'il leur donna de sa grâce, ils s'en montrèrent avares et tournèrent le dos en faisant volte-face.

dil ucuyla sizi hoşnud etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da razı olmaz. zaten onların çoğu fasıktırlar.
ils vous satisfont de leurs bouches, tandis que leurs cœurs se refusent; et la plupart d'entre eux sont des pervers.

fakat lutfedip ihsan edince verdiği şeyde nekesliğe başlarlar, ahitlerinden dönerler, zaten onlar dinden dönmüş kişilerdir.
mais, lorsqu'il leur donna de sa grâce, ils s'en montrèrent avares et tournèrent le dos en faisant volte-face.