Usted buscó: drop 10 zombies in the same hole in the himalayas (Inglés - Turco)

drop 10 zombies in the same hole in himalayas
drop 10 zombies sa parehong butas sa himalayas

remember, from the hole in the wall.
duvardaki delik'i hatırlayın.

he filled up the hole in the wall.
duvardaki deliği doldurdu.

this is what i see from the balcony of my hermitage in the himalayas.
himalayalar'daki keşiş kulübemin balkonundan gördüğüm şey bu.

they work in the same way.
aynı mantıkla çalışıyorlar.

they are in the same class.
onlar aynı sınıftalar.

i heard that they found the footprints of an abominable snowman in the himalayas.
İğrenç bir kardan adamın ayak izlerini himalayalarda bulduklarını duydum.

all of us live in the same dorm.
hepimiz aynı yurtta yaşıyoruz.

a rat chewed a hole in the wall.
bir fare kemirerek duvarda bir delik açtı.

so that was my office in iit. here's the hole-in-the-wall.
bu it'deki benim ofisim. bu da duvardaki delik.

in the same way will you also be resurrected.
İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

there will be two passes here, in the same patient, from the same hole.
burada aynı hastada, aynı delikten iki geçiş olacak.

her home was turned into a hole in the ground.
beyt hanun'da eskiden bir eve ait olan duvarda yazılı olan: filistin 3, İsrail 0.

after the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.

this is the himalayas. up in the north, very cold.
bunlar himalayalar. kuzey'de yukarıda, çok soğuk.

and trephination is simply just cutting a hole in the skull.
ve trepanasyon, basitçe kafatasında sadece bir delik açmak demektir.

as i spent my week up in the himalayas, i started to imagine what i call an emotional equation.
böylece himalayalarda geçirdiğim bir hafta boyunca gerçekten şunu hayal etmeye başladım ona duygusal denklem diyorum

and i built a similar hole-in-the-wall.
ve benzer şekilde duvara bir delik açtım.

the same was in the beginning with god.
başlangıçta o, tanrıyla birlikteydi.

he's slept in the same sand. they've lived together.
aynı kumda uyuyorlar. aynı yerde birlikte yaşıyorlar.