Usted buscó: andırıyordu (Turco - Alemán)

dördü de birbirine benziyor, iç içe girmiş bir tekerleği andırıyordu.
und waren alle vier eines wie das andere, als wäre ein rad im andern.

bu hep böyle sürüp gitti. konutu kaplayan bulut gece ateşi andırıyordu.
also geschah's immerdar, daß die wolke sie bedeckte, und des nachts die gestalt des feuers.

İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. adını esav koydular.
der erste, der herauskam, war rötlich, ganz rauh wie ein fell; und sie nannten ihn esau.

havuzun çeperi dört parmak kalınlığındaydı; kenarları kâse kenarlarını, nilüferleri andırıyordu. Üç bin bat su alıyordu.
seine dicke war eine hand breit, und sein rand war wie eines bechers rand und eine aufgegangene lilie, und es faßte dreitausend bath.

kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
und ich sah, und siehe, es kam ein ungestümer wind von mitternacht her mit einer großen wolke voll feuer, das allenthalben umher glänzte; und mitten in dem feuer war es lichthell.

bedeni sarı yakut gibiydi. yüzü şimşek gibi parlıyordu. gözleri alevli meşalelere benziyordu. kollarıyla bacakları cilalı tunç gibi parlıyor, sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu.
sein leib war wie türkis, sein antlitz wie ein blitz, seine augen wie feurige fackeln, seine arme und füße wie helles, glattes erz, und seine rede war wie ein großes getön.

nikon d200 modelinin tasarımı analog bir fotoğraf makinesi olan ve d100'de göre çok daha gelişmiş olan f100 modelini andırıyor.
das design der d200 ähnelt dem der analogen f100, was einen enormen fortschritt im vergleich zur d100 darstellt.