Vous avez cherché: verdsatte (Norvégien - Turc)

han verdsatte meg ikke.
bana değer vermediğini düşündüm.

- han verdsatte deg ikke.
evet, çünkü zaten senin kıymetini hiç bilmedi.

det verdsatte de sikkert.
elbette, onlar da çok memnun kalmışlardır eminim.

- han verdsatte det virkelig.
bana kalırsa cidden minnettar oldu.

de verdsatte ikke det jeg gjør.
onlar yaptıklarımı taktir etmediler.

- hun verdsatte en stilig mann.
yakışıklı erkekleri takdir ederdi.

hva landsbyfolkene verdsatte og foraktet.
köy halkının nelere değer verdiğini ve neleri hakir gördüğünü.

det er den lite verdsatte assistenten din.
ben senin takdir görmeyen asistanınım.

han verdsatte bare ting med en stor prislapp.
eddie'nin takdir edeceği şeylerin üzerinde büyük bir fiyat etiketi olurdu.

det står at alteret er et av de høyest verdsatte kunstverkene.
altar panosu'nun en çok arzulanan sanat eseri olduğu yazıyor.

hvis personen verdsatte deg, sies det at du vil fange fisken.
adını verdiğin kişi de seni sevgiyle anıyorsa batıl inanca göre, balığı yakalarsın demektir.

han verdsatte min så lavt at han trodde jeg skulle gi deg til ham.
seni bir an bile ona verebileceğime inandı.

ja, sir. du er det viktigste og høyest verdsatte medlemmet av teamet.
evet asker, sen bu ekibin en anlamlı ve en değerli üyesisin.

den mest verdsatte steinen er den røde diamanten fra argyle-gruven, så sjelden.
en değerli taş, argyle madeninden kırmızı pırlantadır ve çok nadirdir.

for cowboyer, lovløse, sheriffer eller soldater var winchester 73 en eiendel de verdsatte.
winchester 73 bir hazine değerindeydi.

jeg snakker for hele zero television, når jeg sier at vi sørger over tapet av en av våre mest verdsatte medarbeidere.
zero television adına, en iyilerimizden biri olduğunu söylemek istiyorum.

foreldrene mine ga meg denne tavlen for 3000 år siden, og betrodde meg en av mitt folks mest verdsatte gjenstander.
ailem bana bu tableti 3000 yıl önce vererek, halkımın en değerli varlıklarından birini emanet etti.

medborgere, vår verdsatte sheriff, mr. joseph keogh, har plutselig blitt kalt ut av byen i presserende anliggende.
vatandaşlarım! değerli şerifimiz keogh, acil bir durum sebebiyle... kasabamız dışına çağrılmıştır.

"conrad var en verdsatt venn."
conrad sevdiğim bir arkadaşımdı.