プロの翻訳者、企業、ウェブページから自由に利用できる翻訳レポジトリまで。
el rey nabucodonosor hizo una estatua de oro cuya altura era de 60 codos y su anchura de 6 codos, y la levantó en la llanura de dura, en la provincia de babilonia
kral nebukadnessar altın bir heykel yaptı; boyu altmış, eni altı arşındıfç. onu babil İlinde, dura ovasına dikti.
a los reyes que habitaban en la región montañosa del norte, en la llanura del sur del mar quinéret, en la sefela y en nafot-dor al occidente
dağlık kuzey bölgesinde, kinneret gölünün güneyindeki aravada, Şefelada ve batıda dor kenti sırtlarındaki krallara,
entonces subió moisés de la llanura de moab al monte nebo, en la cumbre del pisga, que está frente a jericó. y jehovah le mostró toda la tierra: desde galaad hasta dan
bundan sonra musa moav ovalarından nevo dağına giderek eriha kenti karşısındaki pisga dağına çıktı. rab ona bütün ülkeyi gösterdi:
descendió con ellos y se detuvo en una llanura, junto con una multitud de sus discípulos y un gran número de personas de toda judea, de jerusalén, y de las costas de tiro y de sidón, que habían venido para oírle y para ser sanados de sus enfermedades
İsa bunlarla birlikte aşağı inip düzlük bir yerde durdu. Öğrencilerinden büyük bir kalabalık ve bütün yahudiyeden, yeruşalimden, surla sayda yakınlarındaki kıyı bölgesinden gelen büyük bir halk topluluğu da oradaydı.
pero él respondió: --sea como sea, correré. entonces le dijo: --corre. ajimaas corrió por el camino de la llanura y pasó al etíope
ahimaas, ‹‹ne olursa olsun koşacağım›› diye karşılık verdi. yoav, ‹‹koş öyleyse›› dedi. böylece ahimaas Şeria ovası yolundan koşarak kûşluyu geçti.