検索ワード: çağırdığınız (トルコ語 - フランス語)

Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı?
il dit: «vous entendent-elles lorsque vous [les] appelez?

aranızda, birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın peygamberi.
ne considérez pas l'appel du messager comme un appel que vous vous adresseriez les uns aux autres.

namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar.
et lorsque vous faites l'appel à la salât, ils la prennent en raillerie et jeu.

birbirinizi namaza çağırdığınız, ezan okuduğunuz zaman, bununla alay ederler, bir oyun sayarlar bunu.
et lorsque vous faites l'appel à la salât, ils la prennent en raillerie et jeu.

"kuşku yok ki, beni kendisine çağırdığınız şeyin ne dünyada ne de ahirette bir dayanağı yoktur.
nul doute que ce à quoi vous m'appelez ne peut exaucer une invocation ni ici-bas ni dans l'au-delà.

İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti.
il dit: «vous entendent-elles lorsque vous [les] appelez?

allah'tan başka yardımınıza çağırdığınız tanrılarınız ise sizin imdadınıza yetişemezler, hatta kendilerine bile fayda ve yardımları dokunmaz.
et ceux que vous invoquez en dehors de lui ne sont capables ni de vous secourir, ni de se secourir eux-mêmes.»

"sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de âhirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve âhirette çağrı hakkı yoktur.
nul doute que ce à quoi vous m'appelez ne peut exaucer une invocation ni ici-bas ni dans l'au-delà.

hayır, yalnızca o'nu çağırırsınız, dilerse kendisini çağırdığınız şeyi açar (giderir) ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.
c'est plutôt à lui que vous ferez appel. puis, il dissipera, s'il veut, l'objet de votre appel et vous oublierez ce que vous [lui] associez.

İsa şu karşılığı verdi: ‹‹eğer ben kendimi yüceltirsem, yüceliğim hiçtir. beni yücelten, ‹tanrımız› diye çağırdığınız babamdır.
jésus répondit: si je me glorifie moi-même, ma gloire n`est rien. c`est mon père qui me glorifie, lui que vous dites être votre dieu,

onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: "biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz" dediler.
leurs messagers vinrent à eux avec des preuves, mais ils dirent, ramenant leurs mains à leurs bouches: «nous ne croyons pas [au message] avec lequel vous avez été envoyés et nous sommes, au sujet de ce à quoi vous nous appelez, dans un doute vraiment troublant».

"beni kendisine çağırdığınızın, bu dünyada da ahirette de çağırabilecek kabiliyette olmadığında, hepimizin allah'a döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur."
nul doute que ce à quoi vous m'appelez ne peut exaucer une invocation ni ici-bas ni dans l'au-delà. c'est vers allah qu'est notre retour, et les outranciers sont eux les gens du feu.