検索ワード: doyuracak (トルコ語 - 英語)

oruca dayanamıyanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir.
good deeds performed on one's own initiative will be rewarded.

oruç tutamayanlara fidye gerekir. fidye bir fakiri doyuracak miktardır.
and as for those who can fast with difficulty, (e.g. an old man, etc.), they have (a choice either to fast or) to feed a miskin (poor person) (for every day).

Ülke de ürün verecek, sizi doyuracak ve orada güvenlik içinde oturacaksınız.
and the land shall yield her fruit, and he shall eat your fill, and dwell therein in safety.

ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir.
and as for those who can fast with difficulty, (e.g. an old man, etc.), they have (a choice either to fast or) to feed a miskin (poor person) (for every day).

zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır).
and as for those who can fast with difficulty, (e.g. an old man, etc.), they have (a choice either to fast or) to feed a miskin (poor person) (for every day).

Ülkede yetişen ürünler kendi hayvanlarınızı da yabanıl hayvanları da doyuracak.› ››
and for thy cattle, and for the beast that are in thy land, shall all the increase thereof be meat.

oruca dayanamıyanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisinedir.
but he that will give more, of his own free will,- it is better for him.

Öğrenciler kendisine, ‹‹böyle ıssız bir yerde bu kadar kalabalığı doyuracak ekmeği nereden bulalım?›› dediler.
and his disciples say unto him, whence should we have so much bread in the wilderness, as to fill so great a multitude?

Öğrencileri buna karşılık, ‹‹böyle ıssız bir yerde bu kadar kişiyi doyuracak ekmeği insan nereden bulabilir?›› dediler.
and his disciples answered him, from whence can a man satisfy these men with bread here in the wilderness?

İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. oruca dayanamıyanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir.
and as for those who can fast with difficulty, (e.g. an old man, etc.), they have (a choice either to fast or) to feed a miskin (poor person) (for every day).

‹‹o seni yaşama döndürecek, yaşlılığında doyuracak. Çünkü onu, seni seven ve senin için yedi oğuldan bile daha değerli olan gelinin doğurdu.››
and he shall be unto thee a restorer of thy life, and a nourisher of thine old age: for thy daughter in law, which loveth thee, which is better to thee than seven sons, hath born him.

"bugün ailemi nasıl doyuracağım?
"how am i going to feed my family today?