検索ワード: oyun oynuyorum (トルコ語 - 英語)

arkadaşlarımla oynuyorum.
i'm playing with my friends.

futbol oynuyorum oyun oynuyorum koşuyorum.
i play football, i play games, i run.

bilgisayar oyunu oynuyorum.
i am playing a browser game.

ben bir tv oyunu oynuyorum.
i'm playing a tv game.

oyun oynuyorum, hayvaanları seviyorum ve müzik dinliyorum.
boy: ... just mention, i play games like animals, and i listen to music.

ve o bilgisayarda oyun oynuyor.
she's playing a computer game.

bir deprem hissettiğimde, oyun oynuyordum.
i was playing a game when i felt an earthquake.

bu sonsuz bir oyun ve biz bu sonsuz oyunda oynuyoruz.
there is an infinite game, and we're playing in that infinite game.

aklımız o olay sanki şimdiden gerçekleştirilmiş gibi bize oyun oynuyor.
the mind is kind of tricked into feeling that it's already done.

bicanin, "okulun tuvaletinde birbirine vurarak oyun oynuyorlarmış.
"they were allegedly playing in the school restroom by hitting each other.

komik olan, boston metrosuna gidiyorum, ve trenin içerisinde bir pong oyunu oynuyorum, yerde, tamam mı?
the fun part is, i'm going to the boston metro, and playing a pong game inside the train on the ground, right?

"bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyun mu oynuyorsun," dediler.
they exclaimed, "have you brought the truth or are you joking?"

online oyun oynuyordum, arkadaşlarımın %70-75’i azerbaycanlı oluyor.
i play an online game, 70-75% of my friends are from azerbaijan.

makedonya büyükelçisi ljubisa georgievski ise "stefan oyun oynuyordu ve kendisine oyuncak olarak boyaları seçtiği için şanslıyız.
"we are all potential talent, but this young boy is solid." macedonian ambassador ljubisa georgievski said "stefan was playing and we were lucky that he was playing with paint.

makedonya büyükelçisi ljubisa georgievski ise "stefan oyun oynuyordu ve kendisine oyuncak olarak boyaları seçtiği için şanslıyız. oynadığı bu oyun uygun bir şifreye dönüştü.
"we are all potential talent, but this young boy is solid."macedonian ambassador ljubisa georgievski said "stefan was playing and we were lucky that he was playing with paint.

gidiyorsunuz yanına muhabbet ediyorsunuz, sokaklarda değişik bir tavla oyunu oynuyorlar.
you can start a conversation with them. they play a different backgammon on the streets.