検索ワード: damn (英語 - トルコ語)

damn
kargıma

damn it
kargıma

god damn it.
kahretsin..

"who's the damn man?
"lanet olasıca erkek kim?

"damn it! why jack? why?"
müslüman olmuştu." "kahretsin! neden jack? neden?"

damn, this ice cream is really good!
aman tanrım, bu dondurma gerçekten çok iyi!

on the other hand, you want the damn guacamole.
diğer taraftan, şu lanet guacamole sosundan istiyorsunuz

and she didn't answer the damn question!
lanet olası soruya cevap bile vermedi.

like for the hamburger, we just cut the damn barbecue.
hamburger gibi mesela, sadece lanet barbeküyü kestik.

they damn their own souls, and god knows that they are lying.
allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

i thought, damn, those are going to be some big pants!
ben de, heralde kocaman pantolon cepleri olacak diye düşündüm.

"damn it, i can be just as stubborn as this thing."
"kahretsin, bu makina kadar inatçı olabilirim."

"impossible to follow the damn thing, where's a directory?"
"kahrolası şeyi çalıştırmak imkansız, dizin nerede?"

and yes, on a scale from one to over-trusting, i am pretty damn naive.
ve evet, güven duyma skalasında oldukça safım.

the prussian peasantry said, "we can't even get the dogs to eat these damn things.
prusyalı köylüler dedi ki, ''bunları yemeye köpekler bile yanaşmıyor.

the small one was, i just wanted him to help us get those damn tapes, so we can keep that archive for the next 50 years.
küçük olan şuydu, ondan sadece şu kahrolası bantları almamıza yardımcı olmasını istedim, ki sonraki 50 yıl için arşiv tutabilelim.

hale cautions, however, that "soft power is of damn little use in the face of a tank."
ancak hale, "yumuşak gücün tank karşısında pek işe yaramayacağı" konusunda da uyarıyor.

and what i want to talk to you about today is what that gift is, and i also want to explain to you why it is that it hasn't made a damn bit of difference.
bugün burada sizlerle hem bu armağanın ne olduğunu konuşmak, hem de neden şimdiye kadar bunun en ufacık bir fark yaratmadığını anlatmak istiyorum.

i thought you had to go when you went that day, i thought you were going but not saying goodbye, i thought you were going but you were getting damn too. i've tried to understand you enough to think that when you upset me, you feel sad too. why did you shoot me in the faith of my love? it was parasitic love.
o gün gittiğinde gitmek zorundasın sandım, gidiyorsun ama veda etmiyorsun sandım, gidiyorsun ama sen de kahroluyorsun sandım. ben, sen beni üzdüğünde sen de üzülüyorsun sanacak kadar anlamaya çalıştım seni. beni neden sevgimin inancından vurdun ? asalak sevgiymiş.