검색어: distant (영어 - 터키어)

distant view
uzak görünüm

distant precipitation
yakın yağışweather condition

they see it distant.
doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar.

that is a distant return."
bu imkansız bir dönüştür."

macro, close or distant view
makro, yakın veya uzak görünüm

or the distant peel of thunder?
veya uzaktaki bir gök gürültüsünü?

he is a distant relation of hers.
o, onun uzak bir akrabasıdır.

indeed, they see it [as] distant,
doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar.

distant galaxies were moving away from us.
uzaktaki galaksiler bizden uzaklaşıyordu.

still, this seems a distant prospect.
bu, hala uzak bir umut olarak görünüyor.

we can see distant objects with a telescope.
bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

it's a living relic of the distant past.
bu uzak geçmişin yaşayan bir kalıntısı.

but how can they attain it from a distant place?
fakat onlar için (âhiret gibi) uzak bir yerden (imana) el sunmak (ulaşabilmek) nerede?

one thing is distant relationships among human languages.
bunlardan biri insan dilleri arasındaki uzak akrabalıklar.

you know, you're gazing upon your very distant ancestors.
bilirsiniz, size çok uzak atalara gözünüzü dikip bakmak.

absolutely, those who question the hour are in distant error.
dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.

till he was (distant) two bows' length or even nearer,
(muhammed ile arasındaki mesafe) İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı.

a zoning tool connects distant structures, a building and a roadway.
bölgeleme aracı bina ve yol gibi uzak yapıları birbirine bağlıyor.

the film, distant (uzak), was directed by nuri bilge ceylan.
uzak adlı filmin yönetmeni nuri bilge ceylan.

on cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.