검색어: sir, you have left your lighter on the table (영어 - 터키어)

you can have any cake on the table.
masadaki herhangi bir pastayı yiyebilirsin.

i might have left it on the table.
onu masanın üstünde bırakmış olabilirim.

he left the book on the table.
o, kitabı masaya bıraktı.

you have left the chat room
sohbet odasından ayrıldınız

don't put your elbows on the table.
dirseklerinizi masanın üstüne koymayın.

it's on the table.
o masada.

someone left a burning cigarette on the table.
birisi masanın üstünde yanan bir sigara bıraktı.

i left your umbrella on the bus.
Şemsiyeni otobüste bıraktım.

i may have left my wallet on the bus.
cüzdanımı otobüste bırakmış olabilirim.

do you have a table on the patio?
verandada bir masan var mı?

tom can't have that, but he can have anything else on the table.
tom onu yiyemez, fakat masadaki başka bir şeyi yiyebilir.

i left my keys on the table. could you bring them to me?
anahtarlarımı masanın üstüne bıraktım. onları bana getirir misin?

people would rather have bread on the table than a home computer.
halk tabii ki ev bilgisayarı yerine sofrasında ekmek görmeyi tercih ediyor.

it is customary to have challah, two braided loaves of bread, on the table.
masa üzerinde iki somun örülmüş hala ("challah") ekmeği bulunması adettir.

"have you seen my cell phone?" "it's on the table."
"cep telefonumu gördün mü?" "masanın üstünde."

do what you have left undone, if anything.
eğer varsa yapılmamış olarak bıraktıklarını yap.

you have left this server (%1).
bu sunucudan çıkmış durumdasınız (% 1).

even though his phone was obviously ringing, tom left it on the table and didn't answer it.
telefonu açıkça çalmasına rağmen, tom onu masada bıraktı ve ona cevap vermedi.

you have left channel %1 (%2).
kanaldan çıktınız% 1 (% 2).% 1 adds the nick and% 2 the reason

but those whose good deeds will be lighter (on the scale).
ameli yeğni olana gelince.