검색어: the legit that i heard laughing again (영어 - 터키어)

it was only yesterday that i heard the news.
haberi sadece dün duydum.

it seems to me that i heard a noise in the attic.
tavan arasında bir gürültü duydum gibi geliyor.

and she said to the king, it was a true report that i heard in mine own land of thy acts and of thy wisdom.
krala, ‹‹Ülkemdeyken yaptıklarınla ve bilgeliğinle ilgili duyduklarım doğruymuş›› dedi,

and the spirit entered into me when he spake unto me, and set me upon my feet, that i heard him that spake unto me.
o benimle konuşur konuşmaz ruh içime girdi, beni ayaklarımın üzerinde durdurdu; benimle konuşanı duydum.

the second thing that i think i heard you say is you can now control the brain in two colors, like an on/off switch.
söylediğinizi duyduğumu düşündüğüm ikinci şey beyni şu an 2 renkle kontrol edebiliyor olmanız. bir açma/kapama anahtarı gibi.

and it was on june 5, 1995, that i heard a loud bang against the glass that changed my life and ended that of a duck.
ve 5 haziran 1995'te, camın dışından gelen şiddetli bir çarpma sesi benim hayatımı değiştirdi, ördeğinkininse sonu oldu.

i heard people murmur from time to time that i should love my body, so i learned how to do this.
İnsanların zaman zaman mırıldandıklarını duydum, bedenimi sevmeliymişim, ben de nasıl yapılacağını öğrendim.

this he ordained in joseph for a testimony, when he went out through the land of egypt: where i heard a language that i understood not.
yusuf soyuna koydu bu koşulu. orada tanımadığım bir ses işittim:

and you've heard so many inspiring stories here, and i heard so many last night that i thought i would share a little bit of mine.
burada ilham verici birçok konuşma dinlediniz. ben de dün gece bir sürüsünü dinledim ve bugün de kendime ait bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

howbeit i believed not their words, until i came, and mine eyes had seen it: and, behold, the one half of the greatness of thy wisdom was not told me: for thou exceedest the fame that i heard.
‹‹ama gelip kendi gözlerimle görünceye dek anlatılanlara inanmamıştım. büyük bilgeliğinin yarısı bile bana anlatılmadı. duyduklarımdan daha üstünsün.

i'd been traveling in japan without an agenda other than to photograph, and then i heard about this tree that is 2,180 years old and knew that i had to go visit it.
bir ajanda veya fotoğraf makinam olmadan japonya'da geziniyordum ve bu ağacı duydum 2,180 yıllık olduğunu ve onu ziyaret etmem gerektiğini biliyordum.

and it was at his house that i heard for the first time bartok's third piano concerto and learned from mr. teszler that it had been composed in nearby asheville, north carolina in the last year of the composer's life.
ve ilk kez onun evinde bartok'un Üçüncü piyano konçertosu'nu dinleyip tezsler'den bu konçertonun asheville, north carolina'da, bestecinin hayatının son yılında bestelendiğini öğrendim.

once a very close friend of mine insisted to help him and asked to tell him the lottery number. after finishing my routine lessons, i recited that prayer, which causes to see things in wakefulness. a screen appeared before my vision that had few numbers on it. i tried to 'memorize those numbers when suddenly i saw qalander baba auliya's hand covering the screen, with that i heard him saying in a very stern voice, "what are you doing'?" and, with that the screen vanished from my sight.
bir keresinde çok yakın bir arkadaşım ona yardım etmek için ısrar etti ve ona piyango numarasını söylemesini istedi. rutin derslerimi bitirdikten sonra, olayları uyanıklıkta görmeme neden olan bu duayı okudum. görüşümün önünde, üzerinde birkaç sayı bulunan bir ekran belirdi. bu sayıları ezberlemeye çalıştım ve aniden qalander baba auliya'nın elinin ekranı kapladığını gördüm, çok sert bir sesle "ne yapıyorsun?" dediğini duydum ve bununla birlikte ekran gözümden kayboldu.