검색어: crier (프랑스어 - 터키어)

je l'ai entendu crier de la cuisine.
onun seslenişini mutfaktan duydum.

et vous ne cesseriez pas de vous étonner et [de crier]:
hayret eder dururdunuz.

j`ai beau crier et implorer du secours, il ne laisse pas accès à ma prière.
duama set çekiyor.

on a beau crier alors, dieu ne répond pas, a cause de l`orgueil des méchants.
ama yanıtlayan yok.

si nous voulions, nous le réduirions en débris. et vous ne cesseriez pas de vous étonner et [de crier]:
dilersek biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık".

"mais en fin de journée, dans ce silence, je pense que je puise la force de crier à nouveau et de chanter."
"fakat o sessizlik ile günün sonunda, sanırım tekrar bağırabilmek için güç toplamış ve şarkı söyleyebiliyor oluyorum." diyor.

il entendit que c`était jésus de nazareth, et il se mit à crier; fils de david, jésus aie pitié de moi!
nasıralı İsanın orada olduğunu duyunca, ‹‹ey davut oğlu İsa, halime acı!›› diye bağırmaya başladı.

et ils dirent à samuel: ne cesse point de crier pour nous à l`Éternel, notre dieu, afin qu`il nous sauve de la main des philistins.
samuele, ‹‹bizi filistlilerin elinden kurtarması için tanrımız rabbe yakarmayı bırakma›› dediler.

alors une femme habile se mit à crier de la ville: Écoutez, écoutez! dites, je vous prie, à joab: approche jusqu`ici, je veux te parler!
o sırada bilge bir kadın kentin içinden seslendi: ‹‹dinleyin! dinleyin! yoava buraya gelmesini söyleyin, onunla konuşacağım.››