검색어: veuve (프랑스어 - 터키어)

le second et le troisième épousèrent la veuve;
İkincisi de, üçüncüsü de kadını aldı; böylece kardeşlerin yedisi de çocuk bırakmadan öldü.

que ses enfants deviennent orphelins, et sa femme veuve!
karısı dul kalsın!

tu n`affligeras point la veuve, ni l`orphelin.
‹‹dul ve öksüz hakkı yemeyeceksiniz.

il vit aussi une pauvre veuve, qui y mettait deux petites pièces.
yoksul bir dul kadının oraya iki bakır para attığını görünce, ‹‹size gerçeği söyleyeyim›› dedi, ‹‹bu yoksul dul kadın herkesten daha çok verdi.

la bénédiction du malheureux venait sur moi; je remplissais de joie le coeur de la veuve.
dul kadının yüreğini sevinçten coştururdum.

l`Éternel renverse la maison des orgueilleux, mais il affermit les bornes de la veuve.
dul kadının sınırını korur.

il vint aussi une pauvre veuve, elle y mit deux petites pièces, faisant un quart de sou.
yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.

le second prit la veuve pour femme, et mourut sans laisser de postérité. il en fut de même du troisième,
İkincisi aynı kadını aldı, o da çocuk sahibi olmadan öldü. Üçüncüsüne de öyle oldu.

elle se leva, et s`en alla; elle ôta son voile, et remit ses habits de veuve.
gidip peçesini çıkardı, yine dul giysilerini giydi.

moi qui l`ai dès ma jeunesse élevé comme un père, moi qui dès ma naissance ai soutenu la veuve;
doğduğumdan beri dul kadına yol göstermedimse,

il y avait aussi dans cette ville une veuve qui venait lui dire: fais-moi justice de ma partie adverse.
yine o kentte bir dul kadın vardı. yargıca sürekli gidip, ‹davacı olduğum kişiden hakkımı al› diyordu.

l`Éternel protège les étrangers, il soutient l`orphelin et la veuve, mais il renverse la voie des méchants.
kötülerin yolunuysa saptırır.

celle qui est véritablement veuve, et qui est demeurée dans l`isolement, met son espérance en dieu et persévère nuit et jour dans les supplications et les prières.
gerçekten kimsesiz, yalnız kalmış dul kadın umudunu tanrıya bağlamıştır; gece gündüz ona dilekte bulunmaya ve dua etmeye devam eder.

au dedans de toi, l`on méprise père et mère, on maltraite l`étranger, on opprime l`orphelin et la veuve.
senin içinde anneye, babaya kötü davrandılar, yabancıya baskı yaptılar, öksüze, dul kadına haksızlık ettiler.

lève-toi, va à sarepta, qui appartient à sidon, et demeure là. voici, j`y ai ordonné à une femme veuve de te nourrir.
‹‹Şimdi kalk git, sayda yakınlarındaki sarefat kentine yerleş›› dedi, ‹‹orada sana yiyecek sağlaması için dul bir kadına buyruk verdim.››

ainsi parle l`Éternel: pratiquez la justice et l`équité; délivrez l`opprimé des mains de l`oppresseur; ne maltraitez pas l`étranger, l`orphelin et la veuve; n`usez pas de violence, et ne répandez point de sang innocent dans ce lieu.
rab diyor ki: adil ve doğru olanı yapın. soyguna uğrayanı zorbanın elinden kurtarın. yabancıya, öksüze, dula haksızlık etmeyin, şiddete başvurmayın. burada suçsuz kanı dökmeyin.