Você procurou por: uttermost (Inglês - Turco)

and a man came from the uttermost part of the city, running.
Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "ey musa!

and there came from the uttermost part of the city a man running.
derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi.

if i take the wings of the morning, and dwell in the uttermost parts of the sea;
denizin ötesine konsam,

and a man came from the uttermost part of the city, running. he said: o moses!
derken, şehrin öte başından bir adam koşarak geldi ve dedi ki:“ne yapıyorsun mûsa?

and there came from the uttermost part of the city a man running. he cried: o my people!
derken... şehrin öte başından, koşarak bir adam geldi ve onlara dedi ki:“n'olur ey kavmim!

wherefore he is able also to save them to the uttermost that come unto god by him, seeing he ever liveth to make intercession for them.
bu nedenle onun aracılığıyla tanrıya yaklaşanları tümüyle kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır.

ask of me, and i shall give thee the heathen for thine inheritance, and the uttermost parts of the earth for thy possession.
mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.

and the uttermost cities of the tribe of the children of judah toward the coast of edom southward were kabzeel, and eder, and jagur,
yahudaoğulları oymağının edom sınırlarına doğru en güneyde kalan kentleri şunlardı: kavseel, eder, yagur,

and he made fifty loops upon the uttermost edge of the curtain in the coupling, and fifty loops made he upon the edge of the curtain which coupleth the second.
her iki perde takımının kenarlarına ellişer ilmek açtı.

and it shall come to pass in that day, that the lord shall hiss for the fly that is in the uttermost part of the rivers of egypt, and for the bee that is in the land of assyria.
‹‹o gün rab mısır ırmaklarının ta uçlarından sinekleri, asur topraklarından arıları ıslıkla çağıracak.

and there came from the uttermost part of the city a man running. he cried: o my people! follow those who have been sent!
kentin en uzak yakasından bir adam koşarak, "ey halkım," dedi, "elçilere uyun."

and five cubits was the one wing of the cherub, and five cubits the other wing of the cherub: from the uttermost part of the one wing unto the uttermost part of the other were ten cubits.
her kanadı beşer arşın olan keruvun açık kanatları bir uçtan öbür uca toplam on arşındı.

and they rose up in the twilight, to go unto the camp of the syrians: and when they were come to the uttermost part of the camp of syria, behold, there was no man there.
akşam karanlığında kalkıp aram ordugahına doğru gittiler. ordugaha yaklaştıklarında, orada kimseyi göremediler.

and when felix heard these things, having more perfect knowledge of that way, he deferred them, and said, when lysias the chief captain shall come down, i will know the uttermost of your matter.
İsanın yoluna ilişkin derin bilgisi olan feliks duruşmayı başka bir güne ertelerken, ‹‹davanızla ilgili kararımı komutan lisias gelince veririm›› dedi.

but ye shall receive power, after that the holy ghost is come upon you: and ye shall be witnesses unto me both in jerusalem, and in all judaea, and in samaria, and unto the uttermost part of the earth.
‹‹ama kutsal ruh üzerinize inince güç alacaksınız. yeruşalimde, bütün yahudiye ve samiriyede ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.››

and a man came from the uttermost part of the city, running. he said: o moses! lo! the chiefs take counsel against thee to slay thee; therefor escape. lo! i am of those who give thee good advice.
ve şehrin öte yanından koşa koşa birisi geldi de ey musa dedi, ileri gelenler, seni öldürmek için birbirleriyle görüşüp danışmadalar, hemen çık git, şüphe etme ki ben sana öğüt verenlerdenim.