您搜索了: senin gibi cok siktim (土耳其语 - 英语)

senin. gibi. cok. siktim
fistik. gibi. kizler. 15. yas

tom senin gibi değil.
tom isn't like you.

senin gibi bir kız arıyorum.
i've been looking for a girl like you.

hiç yakıştıramadım senin gibi adama
i couldn't get any better

ben de eskiden senin gibi kokardım...
omc: i used to smell like you.

bir zamanlar senin gibi birini tanımıştım.
i knew someone like you once.

daha önce tam senin gibi birine hiç rastlamadım.
i've never met anyone quite like you before.

dünya üzerinde diğer çocuklar da senin gibi mi düşünüyor
do other kids in the world think like you?

dünyanın senin gibi insanlara ihtiyacı var. teşekkür ederim.
the world needs people like you. thank you.

cok sik
you go out very often

bende iyim senin gibi bir güzel hanım efendi sohbet etmek benim için değer
i'm fine, too. a beautiful lady like you is worth talking to.

kolla bunu. seninmiş gibi.
cover this. it's your own.

ben de senin gibi, duruma bağlı olarak ortaya çıkan iyi ve kötü kişilik özellikleri olan komplex bir karışımım."
like yourself, i'm a complex amalgam of positive and negative personality traits that emerge or not, depending on the circumstances."

seninki gibi aynı gömleği aldım.
i bought the same shirt as yours.

biz elim sende gibi oyunlar oynardık.
we used to play games like tag.

benim bisiklet seninki gibi bir şey değil.
my bike is not anything like yours.

tom'u aradım ve senmişsin gibi davrandım.
i called tom and pretended to be you.

yüzeyde, tarihteki rolünün anlatıldığı bir seymiş gibi gözüküyordu.
yet, on the surface it just seemed to be depicting his historical lineage of what went on.

"seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz.
"but we can surely produce magic to match thine!

ca:bir çok art niyetli insan senin gibi veya bill gates gibilerin gerçekten,yani tamamen bir çeşit düzgün imaj tarafından, kabahat engelleyici olarak ve gerçek bir filantropik içgüdü olmadan teşviklendiğinizi düşünüyor.
ca: i mean a lot of cynics say about someone like yourself, or bill gates, or whatever, that this is really being -- it's almost driven by some sort of desire again, you know, for the right image, for guilt avoidance and not like a real philanthropic instinct.