Usted buscó: his eyes went to and fro (Inglés - Turco)

his eyes-
2 gözleri

we were running to and fro.
biz ileri geri koşuyorduk.

2f his eyes
2f gözleri

his eyes widened.
gözleri büyüdü.

tom closed his eyes.
tom gözlerini kapattı.

his eyes went white with grief, and he was filled with sorrow.
(acısını) yutkunuyor(açığa vurmamağa çalışıyor)du.

the lion walked to and fro in its cage all day.
aslan bütün gün kafesinin içinde ileri geri yürüdü.

he walked to and fro in front of her house.
onun evinin önünde bir ileri bir geri yürüdü.

god knows your going to and fro, and your lodging.
allah sizin tüm hareketlerinizi ve duracağınız yeri bilir.

allah knows your going to and fro, and your lodging.
allah sizin tüm hareketlerinizi ve duracağınız yeri bilir.

so do not be deluded by their going to and fro in the land.
fakat onların şimdilik dünyada, rahat rahat dolaşmaları seni tasalandırmasın.

let it not delude thee, that the unbelievers go to and fro in the land;
hakkı inkâr edenlerin diyar diyar, refah içinde gezip durmaları sakın seni aldatmasın.

2f his eye
2f gözü

let it not deceive you that those who disbelieve go to and fro in the cities fearlessly.
hakkı inkâr edenlerin diyar diyar, refah içinde gezip durmaları sakın seni aldatmasın.

and he sent forth a raven, which went forth to and fro, until the waters were dried up from off the earth.
kuzgunu dışarı gönderdi. kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu.

they reel to and fro, and stagger like a drunken man, and are at their wits' end.
ustalıkları işe yaramadı.

the getting of treasures by a lying tongue is a vanity tossed to and fro of them that seek death.
sis gibi geçicidir ve ölüm tuzağıdır.

or, thathe will not take hold of them in their going to and fro! so that they cannot escape.
veya hareket halindelerken -ki allah'ı aciz bırakamazlar- ya da yok olmak endişesindeyken onlara azabın gelmesinden güvende midirler? doğrusu rabbin şefkatlidir, merhametlidir.

or that he will not suddenly seize them while they are going about to and fro and they will be unable to frustrate his design,
ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) ki onlar (bu konuda allah'ı) aciz bırakacak değildirler.

verily, by thy life (o prophet), in their wild intoxication, they wander in distraction, to and fro.
(resulüm!) hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.