Sie suchten nach: acquaintance (Englisch - Türkisch)

i have an acquaintance with her.
onunla bir tanışıklığım var.

i have some acquaintance with chemistry.
kimyaya biraz aşinayım.

i struck up an acquaintance with her.
onunla tanışık oldum.

mr. smith is an acquaintance of hers.
bay smith onun bir tanıdığıdır.

she is more an acquaintance than a friend.
o bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.

he is not a friend, but an acquaintance.
o, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.

i have a nodding acquaintance with mr smith.
bay smith ile sadece merhabam var.

he was a frequent acquaintance of johannes von leers.
johannes von leers ile sık rastlanan bir tanışıklığı vardı.

the first rule of making acquaintance is to able to see one another.
tanışmanın ilk kuralı, birbirini görebilmektir.

but it was thou, a man mine equal, my guide, and mine acquaintance.
yoldaşım, yakın arkadaşım.

he hath put my brethren far from me, and mine acquaintance are verily estranged from me.
tanıdıklarım bana büsbütün yabancılaştı.

there he reunited with his mother, and made the acquaintance of maria petrovna ivanova.
bu dönemde orada maria petrovna İvanova adlı bir hanımla tanışarak evlendi.

since his acquaintance finds the idea outrageous, grigor suggests an alternative: linux.
arkadaşı bu fikri hakaret olarak algıladığı için, grigor bir alternatif sunuyor: linux.

our first acquaintance with the tz7 in practice was pleasant and very similar to the experience we had earlier with its predecessors.
tz7 fotoğraf makinesinin üzerimizde bıraktığı ilk izlenim hoştu ve aynı izlenimi cihazın kendinden önceki modelde de edinmiştik.

working for "ghimpele", he made the acquaintance of republican writer n. t. orăşanu.
gimpele'de çalışırken cumhuriyetçi yazar n.t.oraşanu ile tanıştı.

in early december, after only two weeks, she quit to marry ludlow ogden smith, a college acquaintance.
aralıkta, sadece iki hafta sonra, üniversiteden sevgilisi ludlow ogden smith'le olan evliliğini bitirdi.

and he commanded a centurion to keep paul, and to let him have liberty, and that he should forbid none of his acquaintance to minister or come unto him.
oradaki yüzbaşıya da pavlusu gözaltında tutmasını, ama kendisine biraz serbestlik tanımasını, ona yardımda bulunmak isteyen dostlarından hiçbirine engel olmamasını buyurdu.

i was a reproach among all mine enemies, but especially among my neighbours, and a fear to mine acquaintance: they that did see me without fled from me.
beni sokakta görenler benden kaçar oldu.

let the priests take it to them, every man of his acquaintance: and let them repair the breaches of the house, wheresoever any breach shall be found.
her kâhin bunları hazine görevlilerinden alsın. tapınağın neresinde yıkık bir yer varsa, onarılsın.››

hunter is released and returns to his family, while danny heads back to australia and reunites with anne (yvonne strahovski), a childhood acquaintance.
hunter is released and returns to his family, while danny heads back to australia and reunites with his girlfriend, anne (yvonne strahovski), a childhood acquantance.