Sie suchten nach: no we can't (Englisch - Türkisch)

we can't.
bunu başaramayız.

cc: no, we don’t.
hb: hayır, vermiyoruz.

i said, "no, no, no, no, we can't."
"hayır, hayır, hayır," dedim, "yapamayız".

no, we can go with the family.
yok, o zaman aileyle gidebiliyoruz.

could we have -- no, we don't have time.
neyse, zamanımız kalmadı.

(no, we are not lost.)
"hayır, hayır!

no, we learned something else.
hayır, biz başka bir şey öğrendik o gün.

no, we are being deprived.”
"doğrusu mahrum bırakıldık biz."

no, we decided to do a bit more.
hayır, daha fazla çabalamaya karar verdik.

and no, we do not disrupt the balance.
ve hayır, dengeyi bozmuyoruz.

"no, no. we had a wind last night.
"hayır, hayır. dün gece bir rüzgar çıktı,

no, we did not invoke anything before.’
"bizden uzaklaştılar; hayır, biz zaten önceleri hiçbir şeye kulluk etmiyorduk" derler.

"no, no. we share needles because we don't want to go to jail."
hayır, hayır. İğneleri paylaşıyoruz çünkü hapse girmek istemiyoruz."

but that's the only -- no, we were only photographed twice.
fakat sadece bu -- hayır. sadece iki fotoğrafımız çekildi.

ab: no, we need to be polite about differences.
ab: hayır, farklılıklar konusunda nazik olmalıyız.

no, we have brought the truth to them, but they are liars.
doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.

sk: oh yeah. no, we have an awesome team working on it.
sk:evet.bunun üzerinde çalışan harika bir takımımız var.

no, we brought them theirremembrance; but from their remembrance they turn away.
biz onlara zikir'lerini getirdik fakat onlar, zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

no! we will record what he says and extend for him from the punishment extensively.
asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.

(no, we are not lost.) in fact, we have been deprived of everything".
"hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."