Sie suchten nach: i haven't been there i haven't been there (Englisch - Türkisch)

i haven't been there i haven't been there
orada değildim orada değildim4

no, i haven't been there yet.
hayır henüz oraya gitmedim.

i haven't been sleeping much.
pek uyumuyorum.

i haven't been myself lately.
son zamanlarda aklım başımda değil.

i haven't been able to tell my wife.
karıma anlatamadım.

tom may have been there. i don't know.
tom orada bulunmuş olabilir. bilmiyorum.

i haven't been doing this for very long.
Çok uzun süredir bunu yapıyorum.

and those of you who haven't been there, you should go.
ve oraya henüz gitmeyenleriniz varsa, gitmelisiniz.

i can't go when i haven't been invited.
davet edilmediğimde gidemem.

i haven't been able to solve the problem yet.
problemi henüz çözemedim.

i haven't been back here since that unfortunate incident.
ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım.

the country on its own up at the top is a place i haven't been to.
yukarida tek basina duran ulke benim daha once hic gitmedigim bir yer.

yes, there was. i haven't been to baku in azerbaijan only. i had to go to many other cities.
var, ben azerbaycan’da sadece bakü’ye gitmedim, başka birçok şehrine gitmek durumunda kaldım.

but when i don't know and when i haven't been asked, that's when the problem arises.
fakat bilmediğimde ve bana sorulmadığında, işte o zaman sorun ortaya çıkıyor.

it remided me of that; it was related to petroleum, crude oil bath, that reminded me of that. i haven't been there, that is another point, i didn't want to take any chances.
bana onu andırmıştı, neft ile alakalı, petrol banyosu yaptırıyorlar onu andırmıştı; ben gitmedim o ayrı bir konu da, öyle bir riske girmek istemedim.

none of the dire professional consequences has taken place -- i haven't been exiled from the city of cambridge.
dehşet verici profesyonel sonuçlardan hiçbiri olmadı -- cambridge kentinden sürgün edilmedim.

if he had been there, i could have given him your message.
o, orada olsaydı, ona mesajını verebilirdim.

here, for example, is vancouver, which if you haven't been there, you ought to go for a visit. it's a fabulous city.
Örneğin vancouver, önceden orada bulunmadıysanız ziyaret etseniz iyi olur. harika bir şehir.

but the one that's really been sort of stressing me out, that i haven't been able to figure out, is this phrase "cala a boca, galvao."
fakat bunlardan biri gerçekten beni oldukça strese sokuyor, anlayamadığım, ifade "cala a boca, galvao"

after these things were ended, paul purposed in the spirit, when he had passed through macedonia and achaia, to go to jerusalem, saying, after i have been there, i must also see rome.
pavlus, bu olup bitenlerden sonra makedonya ve ahayadan geçip yeruşalime gitmeye karar verdi. ‹‹oraya gittikten sonra romayı da görmem gerek›› diyordu.