Sie suchten nach: kucaklaması (Türkisch - Holländisch)

aile kucaklaması!
knuffel!

Şirin kucaklaması!
smurfenknuffel.

- hoşça kal kucaklaması?
afscheidsknuffel?

dalgaların birbirini kucaklaması.
golven grijpen elkaar.

bir Şirin kucaklaması daha!
nog een smurfenknuffel.

new york kucaklaması ve öpücüğü.
de kus en knuffel van new york.

yukarı kaldır. ayı kucaklaması!
doe dan.

toplantı kucaklaması. gelin bakalım.
reünie knuffel, kom hier.

- Şirin kucaklaması! - eve gidiyoruz.
- smurfenknuffel.

dokunma bana. - bu, bağışlama kucaklaması.
dit is een knuffel van vergeving.

düşmanların birbirini kucaklaması genç arkadaşını rahatsız etti.
het gezicht van oude vijanden die elkaar omarmen maakt je jonge vriend verlegen.

Şuan ölümün tatlı kucaklaması yakın, değil mi?
de omhelzing van de dood is dichtbij, of niet soms?

* tıpkı okyanus dalgalarının tembelce sahili kucaklaması gibi *
* like a lazy ocean hugs the shore *

aynı şekilde hırslı kişilerin kucaklaması gereken pek çok şeyden hoşnut kalmadıkları gibi.
zoals ze misnoegd kijken naar veel dingen die ambitieuze mannen moeten omarmen.

ama yine de daha iyi olmalısın çünkü şu an için tek düşünebildiğim kocam ve onun kucaklaması ve kokusu...
maar je gaat beter moeten doen, want ik kan alleen maar aan mijn man denken, zijn armen, zijn geur...

bu yüzden ben de okuldaki şapele gittim ve dua ettim. kapıdan girmesi ve beni kucaklaması için...
in al die maanden kreeg ik maar één kaartje... dus... ging ik elke dag naar de kapel van de school om te bidden.

umalım da bu onun iç bulimik kucaklaması olsun çünkü size söyleyeyim git gide ev kızı misali kabak gibi aranmaya başladı.
- laten we hopen dat ze haar innerlijke boulimia omarmd heeft, omdat ze een rare kleur heeft gekregen.

- tamam... İntihar kucaklaması ve sıradan kucaklama arasındaki fark, her ne olursa olsun eve gelmenizdir.
het verschil tussen een gewone squeeze en een suicide squeeze... is dat je hoe dan ook thuiskomt.

"kıçın tekinin beni kucaklaması!" ama korkmayasın, çok sevgili arkadaşımın hayatını kurtarmak için bir planım var.
maar ik heb een plan om het leven van m'n vriend te redden.

olive, chuck'ı kucaklaması için kollarına güvenirken ne yazık ki, doğruları söyleme ihtimali artan dudakları için aynı güveni duymuyordu.
je zou hen toch niet meebrengen? ik heb taartenmakers trucs nodig. en taartenmaakster volgt taartenmaker.