Results for counsel translation from English to Turkish

legal counsel
avukat

now what counsel ye?
ne buyurursunuz?

senior legal counsel
Üst düzey hukuki danışman

because i hold counsel.
Çünkü öğütlerini tutuyorum.

what counsel do you then give?
(firavun): "o halde siz ne diyorsunuz?" dedi.

i give thee counsel, lest thou act like the ignorant!"
ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.

she said: o chiefs! counsel me in my affair.
"ey konseyim, şu işte bana bir fikir verin.

and you shall take no gift or reward... for your counsel...
1609'da st. bartholomew hastanesi'ne doktor olarak atandı.

who is this that darkeneth counsel by words without knowledge?
tasarımı karartan bu adam kim?

or he might be mindful and good counsel might avail him.
belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.

so render good counsel, for you are simply required to counsel,
artık korkut, öğüt ver, sen, ancak bir korkutucusun, bir öğütçü.

steven kay will be lead council and gillian higgins co-counsel.
steven kay baş avukat olarak görev yaparken gillian hughes onun yardımcılığını yürütecek.

every purpose is established by counsel: and with good advice make war.
yöntemlere uyarak savaş.

(1) the opinion of ycap, special turkish counsel to ebrd; and
(1) ebrd'nin özel türk danışmanı olan ycap'ın görüşü; ve

lo! the chiefs take counsel against thee to slay thee; therefor escape.
yetkililer idam istemi ile senin hakkında karar vermek üzere toplantı halindeler.

(2) the opinion of clifford chance, special english counsel to ebrd.
(2) ebrd'nin özel İngiliz tanışmanı olan clifford chance'ın görüşü.

verily, the chiefs are taking counsel together about you, to kill you, so escape.
yetkililer idam istemi ile senin hakkında karar vermek üzere toplantı halindeler.

haradinaj's counsel, ben emerson, discounted the testimony, saying the witness made up the allegations.
haradinay'ın avukatı ben emerson, tanığın iddiaları uydurduğunu ileri sürerek ifadeyi reddetti.

he said: o moses! lo! the chiefs take counsel against thee to slay thee; therefor escape.
"ey musa, dedi, ileri gelenler seni öldürmek için aralarında konuşuyorlar.