From professional translators, enterprises, web pages and freely available translation repositories.
zwei jahre später essen kindern im süden von damaskus die krümel vom boden, denn sie hungern unter der belagerung.
İki yıl sonra, Şam'ın güney kısmındaki çocuklar kuşatma altında açlık içinde sokaklardaki kırıntıları yiyorlar.
weh euch, die ihr voll seid! denn euch wird hungern. weh euch, die ihr hier lachet! denn ihr werdet weinen und heulen.
vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler, Çünkü açlık çekeceksiniz! vay halinize, ey şimdi gülenler, Çünkü yas tutup ağlayacaksınız!
ich kann niedrig sein und kann hoch sein; ich bin in allen dingen und bei allen geschickt, beides, satt sein und hungern, beides, übrighaben und mangel leiden.
yoksulluk çekmeyi de bilirim, bolluk içinde yaşamayı da. İster tok ister aç, ister bolluk ister ihtiyaç içinde olayım, her durumda, her koşulda yaşamanın sırrını öğrendim.
jesus aber sprach zu ihnen: ich bin das brot des lebens. wer zu mir kommt, den wird nicht hungern; und wer an mich glaubt, den wird nimmermehr dürsten.
İsa, ‹‹yaşam ekmeği benim. bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz›› dedi.
allah prägt das gleichnis einer stadt, die sicherheit und ruhe genoß; ihre versorgung kam zu ihr reichlich von überall her. da wurde sie gegenüber den gnaden allahs undankbar. so ließ sie allah das kleid des hungers und der angst erleiden für das, was sie machten.
allah bir örnek getirir, bir şehir var mesela ahalisi, emniyet içinde yaşamada, gönülleri rahat, rızıkları, her yandan bol bol gelmede; derken allah'ın nimetlerine nankörlük ederler de allah onları açlık ve korku elbisesine bürür, onlara açlığı ve korkuyu tattırır işledikleri işler yüzünden.