From professional translators, enterprises, web pages and freely available translation repositories.
así que, hermanos, teniendo plena confianza para entrar al lugar santísimo por la sangre de jesús
bu nedenle, ey kardeşler, İsanın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır.
tampoco entró para ofrecerse muchas veces a sí mismo, como entra cada año el sumo sacerdote en el lugar santísimo con sangre ajena
başkâhin her yıl kendisinin olmayan kanla en kutsal yere girer; oysa mesih kendisini tekrar tekrar sunmak için göğe girmedi.
lo que está en los cielos y en la tierra glorifica a alá, el rey, el santísimo, el poderoso, el sabio.
göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi melik (kâinatın gerçek hükümdarı), kuddûs (çok yüce, her noksandan münezzeh) azîz ve hakîm olan allah'ı tesbih ve tenzih eder.
con esto el espíritu santo daba a entender que todavía no había sido mostrado el camino hacia el lugar santísimo, mientras estuviese en pie la primera parte del tabernáculo
kutsal ruh bununla çadırın ilk bölmesi durdukça, kutsal yere giden yolun henüz açıkça gösterilmediğini belirtiyor.
harás colgar el velo de los ganchos. introducirás detrás del velo el arca del testimonio. aquel velo os servirá de separación entre el lugar santo y el lugar santísimo
perdeyi kopçaların altına asıp levha sandığını perdenin arkasına koy. perde kutsal yerle en kutsal yeri birbirinden ayıracak.
entró una vez para siempre en el lugar santísimo, logrando así eterna redención, ya no mediante sangre de machos cabríos ni de becerros, sino mediante su propia sangre
tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.
al fondo del templo hizo un compartimento de 20 codos, con tablas de cedro desde el suelo hasta las vigas. y adentro le dispuso el santuario interior, es decir, el lugar santísimo
en kutsal yer olarak adlandırılan iç oda, tapınağın arka bölümünde yapıldı. tabandan tavana kadar sedir tahtasından oluşan bir duvarla öbür bölümlerden ayrıldı. bu bölümün uzunluğu yirmi arşındı.
aarón y sus hijos quemaban ofrendas sobre el altar del holocausto y sobre el altar del incienso, para toda la obra del lugar santísimo y para hacer expiación por israel, conforme a todo lo que había mandado moisés, siervo de dios
ancak, tanrı kulu musanın buyruğu uyarınca, yakmalık sunu sunağında ve buhur sunağında sunu sunanlar harunla oğullarıydı. en kutsal yerde yapılan hizmetlerden ve İsraillilerin bağışlanması için sunulan kurbanlardan onlar sorumluydu.
hizo también la sala del lugar santísimo; era de 20 codos de largo, según el ancho del frente del edificio, y de 20 codos de ancho. luego la recubrió con unos 600 talentos de oro de buena calidad
en kutsal yeri yaptı: uzunluğu tapınağın genişliğine eşitti; uzunluğu da genişliği de yirmişer arşındı. en kutsal yerin iç duvarlarını altı yüz talant saf altınla kaplattı.
es alá -no hay más dios que Él-, el rey, el santísimo, la paz, quien da seguridad, el custodio, el poderoso, el fuerte, el sumo.
o, kendisinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal; esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu herşeye geçiren, ulu olan, allah'tır.