Results for yapamıyorum translation from Turkish to English

artık yapamıyorum.
i can't do any more.

onu tek başıma yapamıyorum.
i can't do it alone.

bana yapmamı söylediği gibi yapamıyorum.
i can't do as he told me to.

söylediklerini anlamama karşın, öyle yapamıyorum.
while i understand what you are saying, i cannot do accordingly.

onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
i cannot but feel sorry for him.

ona itaat etmekten başka bir şey yapamıyorum.
i can't do anything but obey him.

ama fark ettim ki yapamıyorum. problemi değiştirdim.
but i couldn't do that, i realized. i changed the problem.

starbucks'ta bir kahve görüşmesi bile yapamıyorum.
i can't even get a coffee date at starbucks.

ekspres kahve makinesini çalıştıramıyorum, kahve veya çay yapamıyorum.
i can't switch on the express coffee machine, can't make a coffee or a tea.

tek vuruşlu tremololar. peki ben bunu neden bir parça müziği öğrenirken yapamıyorum?
single stroke rolls. so why can't i then do that whilst learning a piece of music?

size göstermek istediğim o videoların bir tanesinin sonunda, bir dakika birkaç saniye sürüyor, chuck bugün öyle şeyler yapıyor ki ben kıskanıyorum ben yapamıyorum ki
at the end of the one i'm going to show, it's only about a minute and a couple of seconds long, chuck does something that to this day i'm jealous of, i can't do it.

bugün annem gibi yemek yapamıyorum, ama her ay yoksul bir aileye para vererek, o ayı sıkıntı çekmeden geçirmelerine yardım ediyorum."
today i cannot prepare food like my mother did, but i give money every month to a poor family so they are worry-free this month."

bakü’de böyle bir şey yapamıyorum, bakü’de zaten gezecek yerler ön plana çıkarılmamış ki bir takım şeyler yaratılmamış; sabit birkaç tane dağ taştan başka bir şey yapmamışlar.
i can't do such a thing in baku. the places to visit have not been brought into prominence. some places that are necessary have not been created. they have build some bad places, but nothing more.

İstediklerini yapamıyorlardır
they can't do what they want.