Usted buscó: trayendo (Español - Turco)

entonces vinieron a él trayendo a un paralítico cargado por cuatro
bu arada ona dört kişinin taşıdığı felçli bir adamı getirdiler.

la temporada de lluvias llega a bangladesh, trayendo alegría, dolores de cabeza y fotos maravillosas
bangladeş'in muson mevsimi eğlence, baş ağrısı ve harika fotoğraflar eşliğinde başlıyor

entonces sanbalat envió a su criado para decirme lo mismo por quinta vez, trayendo en su mano una carta abiert
sanballat beşinci kez aynı öneriyle habercisini gönderdi. habercinin elinde açık bir mektup vardı.

entonces voló hacia mí uno de los serafines trayendo en su mano, con unas tenazas, un carbón encendido tomado del altar
seraflardan biri bana doğru uçtu, elinde sunaktan maşayla aldığı bir kor vardı;

creo que el blog insignia de walt en fp cambió varias cosas, trayendo bastante credibilidad, pero drezner fue el verdadero pionero.
sanırım walt'ın foreign policy'deki öncül blogu bu konuda bir çok şeyi değiştirti, daha çok inandırıcılık getirdi; fakat bu konudaki asıl öncü ise drezner oldu.

así ha dicho jehovah: guardaos a vosotros mismos, no trayendo cargas en el día del sábado para introducirlas por las puertas de jerusalén
rab diyor ki, Şabat günü yük taşımamaya, yeruşalim kapılarından içeri bir şey sokmamaya dikkat edin.

entonces moisés se volvió y descendió del monte trayendo en sus manos las dos tablas del testimonio, tablas escritas por ambos lados; por uno y otro lado estaban escritas
musa döndü, elinde antlaşma koşulları yazılı iki taş levhayla dağdan indi. levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı.

y ellos tomaron de delante de moisés toda la ofrenda que los hijos de israel habían traído, para que se llevara a cabo la obra de la construcción del santuario. como el pueblo continuaba trayendo ofrenda voluntaria cada mañana
gelenler kutsal yerin yapımında gereken işleri yapmak üzere İsraillilerin getirmiş olduğu bütün armağanları musadan aldılar. İsrailliler gönülden verdikleri sunuları her sabah musaya getirmeye devam ettiler.

he aquí que un hombre de los hijos de israel vino trayendo una mujer madianita ante sus hermanos, a la vista de moisés y de toda la congregación de los hijos de israel, mientras ellos lloraban a la entrada del tabernáculo de reunión
o sırada İsrailli bir adam geldi, musanın ve buluşma Çadırının girişinde ağlayan İsrail topluluğunun gözü önünde kardeşine midyanlı bir kadın getirdi.

he aquí que los servidores de david llegaron con joab de una incursión, trayendo consigo mucho botín. pero abner ya no estaba en hebrón con david, pues éste le había despedido, y él se había ido en paz
tam o sırada davutun adamlarıyla yoav, bir baskından dönmüş, yanlarında birçok yağmalanmış mal getirmişlerdi. ama avner hevronda davutun yanında değildi. Çünkü davut onu göndermiş, o da esenlikle gitmişti.

entonces moisés mandó pregonar por el campamento, diciendo: --nadie, hombre o mujer, haga nada más como ofrenda para el santuario. así se le impidió al pueblo seguir trayendo
bunun üzerine musa buyruk verdi: ‹‹ne erkek, ne kadın hiç kimse kutsal yere armağan olarak artık bir şey vermesin.›› buyruk ordugahta ilan edildi. böylece halkın daha çok armağan getirmesine engel olundu.

de acuerdo con el texto, que busca la eliminación del comercio de armas a genocidas, terroristas y el crimen organizado internacional, “será regulado el comercio de armas convencionales, estableciendo criterios para la exportación y trayendo más transparencia a las transferencias”.
uluslararası organize suç, terör ve soykırım maksadıyla silah ticareti yapılmasını yasaklayan bu anlaşma “silahların resmi ticaretini, ithalat kriterlerini ve silah transferlerinin şeffaflığını“ düzenlemektedir.