Usted buscó: disgrazia (Italiano - Turco)

abbiamo saputo della disgrazia per radio.
po radiu smo zvedeli o nesreči.

ma se segue una disgrazia, allora pagherai vita per vita
ama başka bir zarar varsa, cana karşılık can, göze karşılık göz, dişe karşılık diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak, yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık yara, bereye karşılık bere ödenecektir.

quando una disgrazia lo colpisce, l'uomo ci invoca.
İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize du'a eder.

ho gioito forse della disgrazia del mio nemico e ho esultato perché lo colpiva la sventura
başına kötülük geldi diye keyiflendimse,

cosa faranno quando li colpirà una disgrazia a causa di quello che avranno preparato le mani loro?
elleriyle hazırladıkları bir felakete uğrayınca da halleri nice olur?

se poi, li coglie una disgrazia per ciò che le loro mani hanno perpetrato, ecco che se ne disperano.
elleriyle yapıp öne sürdükleri(işleri)nden dolayı onlara bir kötülük erişince de, derhal umutsuzluğa düşerler.

quando usiamo misericordia agli uomini dopo che li ha colpiti una disgrazia, essi tramano contro i nostri segni.
kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır.

coloro che quando li coglie una disgrazia dicono: “siamo di allah e a lui ritorniamo”.
ki onlara bir bela eriştiği zaman: "biz allah içiniz ve biz o'na döneceğiz," derler.

sfugge alla gente, per via della disgrazia che gli è stata annunciata: deve tenerla nonostante la vergogna o seppellirla nella polvere?
kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu.

e ricorda il nostro servo giobbe, quando chiamò il suo signore: “satana mi ha colpito con disgrazia e afflizioni”.
kulumuz eyyub'u an: "rabbim, şeytan bana bitkinlik ve acı dokundurdu," diye rabbine seslenmişti.

ma quanto a beniamino, fratello di giuseppe, giacobbe non lo mandò con i fratelli perché diceva: «non gli succeda qualche disgrazia!»
ancak yakup yusufun kardeşi benyamini onlarla birlikte göndermedi, çünkü oğlunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu.

furono toccati da disgrazie e calamità e furono talmente scossi, che il messaggero e coloro che erano con lui gridarono: “quando verrà il soccorso di allah?”.
onlar yoksulluklara uğradılar, zararlara düştüler, çetin sıkıntılara çattılar. Öylesine sürçtüler, öylesine kaydılar, sarsıldılar ki peygamber ve onunla beraber bulunan iman ehli bile, allah yardımı ne vakit dediler.