Usted buscó: radunate (Italiano - Turco)

e radunate le belve,
vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,

sarà un giorno in cui le genti saranno radunate.
bu, insanların toplanacağı gündür; bu, görülecek bir gündür.

perciò, fratelli miei, quando vi radunate per la cena, aspettatevi gli uni gli altri
Öyleyse kardeşlerim, yemek için bir araya geldiğinizde birbirinizi bekleyin.

ecco un segno per chi teme il castigo dell'altra vita. sarà un giorno in cui le genti saranno radunate.
gerçekten de bunda, ahiret azabından korkanlara bir ibret var; o gün, bütün insanların bir araya toplanacağı bir gündür ve bütün insanların hazır olacağı bir gün.

disse poi samuele: «radunate tutto israele a mizpa, perché voglio pregare il signore per voi»
o zaman samuel, ‹‹bütün İsrail halkını mispada toplayın, ben de sizin için rabbe yakaracağım›› dedi.

radunate presso di me tutti gli anziani delle vostre tribù e i vostri scribi; io farò udire loro queste parole e prenderò a testimoni contro di loro il cielo e la terra
oymaklarınızın bütün ileri gelenlerini, görevlilerinizi bana getirin. bu sözleri onlara duyuracağım. yeri göğü onlara karşı tanık tutacağım.

rumore di folla sui monti, simile a quello di un popolo immenso. rumore fragoroso di regni, di nazioni radunate. il signore degli eserciti passa in rassegna un esercito di guerra
her Şeye egemen rab bir orduyu savaşa hazırlıyor.

quando l'ordine del re e il suo editto furono divulgati e un gran numero di fanciulle venivano radunate nella cittadella di susa sotto la sorveglianza di egài, anche ester fu presa e condotta nella reggia, sotto la sorveglianza di egài, guardiano delle donne
kralın buyruğu ve fermanı yayınlandıktan sonra çok sayıda genç kız sus kalesine getirilip harem sorumlusu hegaya teslim edildi. saraya getirilen kızlar arasında ester de vardı.

avverti [con il corano] quelli che temono di essere radunati davanti ad allah che non avranno, all'infuori di lui, nessun altro patrono o intercessore.
allah'ın huzurunda toplandıklarında, allah’tan başka birtakım tanrıların, kendilerini kurtaracaklarına inanan o kimseleri sen kur’ân’la uyar ki, o’nun huzurunda kendilerini savunacak ne bir hamileri, ne de bir şefaatçileri olmayacaktır.