Usted buscó: felaket (Turco - Español)

Çapraz felaket
desastre diagonal

ama tek felaket değildi.
pero no fue el único.

kötü felaket onları sarsın.
¡que sean ellos los que sufran un revés!

felaket zorbaları amansızca avlasın.
el hombre suelto de lengua no será firme en la tierra; al hombre violento el mal le perseguirá a empujones

tökezleyince, felaket yanında bitiverecek.
en su riqueza está hambriento, y a su lado está lista la desgracia

başlarına felaket getireceğim›› diyor rab.
por tanto, como resbaladeros en la oscuridad será su camino. serán empujados y caerán en él, porque yo traeré el mal sobre ellos en el año de su castigo, dice jehovah

o güç yetmez büyük felaket geldiğinde,
pero, cuando venga la tan grande calamidad,

kuzeyden felaket salıverilecek. birbirini çağrıştırıyor.
entonces jehovah me dijo: --del norte se desatará el mal sobre todos los habitantes del país

derken o pek büyük felaket gelip çatınca.
pero, cuando venga la tan grande calamidad,

fakat her şeyi bastıran o felaket geldiği zaman,
pero, cuando venga la tan grande calamidad,

her şeyi alt üst eden o büyük felaket geldiği vakit,
pero, cuando venga la tan grande calamidad,

fakat o her şeyi bastıran büyük felaket geldiği vakit,
pero, cuando venga la tan grande calamidad,

bunun üzerine semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi.
los tamudeos fueron aniquilados por el rayo.

uyardığım ulus kötülüğünden dönerse, başına felaket getirme kararımdan vazgeçerim.
pero si esa nación de la cual he hablado se vuelve de su maldad, yo desistiré del mal que había pensado hacerle

İklim değişikliği kontrolsüz bırakıldığı takdirde, felaket boyutunda etkilere yol açabilir
el cambio climático podría provocar impactos catastróficos si no se controla a tiempo

nedir o şiddetli bir gürültüyle gelip çatacak, yürekleri kopacak felaket?
¿qué es la calamidad?

halbuki bahçenin üstünde, rabbinden gelen bir felaket dolaşmadaydı ki onlar uyuyorlardı.
mientras dormían, cayó sobre él un azote enviado por tu señor

felaket yağmuruna tutulmuş bulunan ülkenin (sodom) yanından geçmiş bulunuyorlar.
han pasado por las ruinas de la ciudad sobre la que cayó una lluvia maléfica.

"yoldan çıktıkları için, biz bu kentin üzerine gökten bir felaket indireceğiz."
vamos a hacer bajar un castigo del cielo sobre la población de esta ciudad, porque han sido unos perversos».

"Şu kent halkı üstüne, yaptıkları fenalıklardan ötürü gökten bir felaket indireceğiz."
vamos a hacer bajar un castigo del cielo sobre la población de esta ciudad, porque han sido unos perversos».