Vous avez cherché: every so often (Anglais - Turc)

i play golf every so often.
arada bir golf oynarım.

i expect to meet another forager every so often.
sık sık diğer taşıyıcı karınca ile karşılaşmayı umarım.

so often the men are gone.
erkekler çoğu zaman yoktur.

i don't meet him so often.
onunla çok sık görüşmem.

don't change your mind so often.
fikrini çok sık değiştirme.

"we will see, they have said it so often.
bot, "göreceğiz, bunu o kadar çok söylediler ki.

i'm sorry to bother you so often.
sizi çok sık rahatsız ettiğim için üzgünüm.

i am tired of hearing the same thing so often.
ben aynı şeyi çok sık duymaktan usandım.

i don't like him coming to my house so often.
onun bu kadar sık olarak evime gelmesinden hoşlanmıyorum.

so often as they are returned to hostility they are plunged therein.
(ama) fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar.

romanians -- so often in the dark -- have long waited for this news.
sık sık karanlıkta kalan romen halkı bu haberi yıllardır bekliyordu.

so often, seven days a week. family business equals child labor.
yani sıklıkla, haftanın yedi günü. aile işi çocuk işçi demektir.

virtually every branch of modern mathematics can be described in terms of categories, and doing so often reveals deep insights and similarities between seemingly different areas of mathematics.
neredeyse modern matematiğin her dalı kategoriler açısından tarif edilebilir , ve bunu yaparken matematik sık sık görünüşte farklı alanları arasında derin anlayış ve benzerlikleri ortaya koymaktadır .

and one of the stories he told me so often when i was a young boy was of the first british atomic bomb test.
ben gençken bana sıklıkla anlattığı öykülerden biri İngiltere'nin ilk atom bombası testiydi.

so often, we look at dollar terms -- people making less than a dollar or two or three a day.
Çok sık, dolar terimlerine bakarız -- günde bir veya iki veya üç dolardan daha az kazanan insanlar.

and these things are so exciting. they are so often the only, or the very first time that anybody has ever seen the remains.
birinin kalıntıları sık sık yada ilk defa görmesi... ...çok heyecan vericidir.

and when the rain does come, it so often leads to flooding and added distress, and the cycle of poverty and hunger and disease.
ve yağmur geldiğinde de çoğunlukla sel felaketiyle sıkıntıyı arttırıyor, ve yoksulluk ve açlık ve hastalık döngüsüne yol açıyor.

and that showed me such a fundamental truth, that music making and other forms of creativity can so often go to places where mere words cannot.
bu da bana çok temel bir gerçeği gösterdi ki müzik ve yaratıcılığın diğer formları sadece kelimelerle gidilmesi mümkün olmayan pek çok yere gidebilir.

and it was really the beginning of my understanding the power of language, and how what we call people so often distances us from them, and makes them little.
ve bu dilin gücünü ve insanları nasıl bizden uzaklaştırdığını, küçülttüğünü anlamamın henüz başlangıcıydı,

americans have so often tried to disseminate their ideas of choice, believing that they will be, or ought to be, welcomed with open hearts and minds.
amerikalılar seçimleri hakkında fikirlerini yaymayı çok defa denediler, açık kalpler ve beyinler tarafından hoşnut bir biçimde karşılanacaklarına inandılar.