Vous avez cherché: favourable (Anglais - Turc)

the film received favourable criticism.
film olumlu eleştiriler aldı.

that is better and more favourable in outcome.
[16,43; 42,10] {km, Çıkış 18,13-26; tesniye 17,8; i kırallar 3,16-28}

government officials describe the arrangement as highly favourable.
hükümet yetkilileri düzenlemeyi oldukça elverişli olarak niteledi.

ec gives favourable opinion on croatia's 2013 eu entry
ak'den hırvatistan'ın 2013'te ab üyeliğine lehte görüş

conditions for reaching agreement are as favourable as they have ever been.
anlaşmaya varmak için koşullar hiç olmadığı kadar elverişli.

the group aims to promote the country as a favourable investment spot.
heyet, ülkeyi yatırıma elverişli bir yer olarak tanıtmayı amaçlıyor.

despite the controversy, some officials see the report as generally favourable.
anlaşmazlığa rağmen, bazı yetkililer raporu genelde olumlu görüyor.

according to cvetkovic, the 2009 ec report is the most favourable one thus far.
zvetkoviç'e göre, 2009 ak raporu bugüne kadar yayınlanmış en lehte rapor.

skopje seeks to woo foreign companies by creating a favourable business environment.
Üsküp, elverişli bir iş ortamı oluşturarak yabancı firmaları etkilemeye çalışıyor.

favourable tax policies and a competent workforce are luring foreign investment to serbia.
elverişli vergi politikaları ve yetkin bir işgücü, sırbistan'a dış yatırım çekiyor.

creating favourable conditions for renewables is a key requirement for increasing their market share.
yenilenebilir enerjilerin pazar payını artırmak için olumlu koşullar yaratmak temel bir şarttır.

a favourable assessment would open the door for signing the accession treaty in the spring of 2005.
olumlu bir değerlendirme, katılım anlaşmasının 2005 baharında imzalanması için kapıları açacak.

the effort will also include restoration of forests and the provision of agricultural machines under favourable terms.
söz konusu çabalara orman restorasyonu ve avantajlı şartlarda tarım makineleri sağlanması da dahil.

a positive incentive for the macedonian government is the public's favourable opinion concerning eu membership.
halkın ab üyeliğine sıcak bakması ise makedonya hükümeti için olumlu bir teşvik unsuru.

crises create a favourable breeding ground for xenophobic attitudes, bulgarian political analyst evgeniy dainov noted.
bulgar siyaset analisti evgeniy dainov, krizlerin yabancı düşmanı tavırların serpilmesi için elverişli bir ortam yarattığını söylüyor.

according to djikanovic, montenegro enjoys a favourable investment environment, with attractive tax rates and free transfer of capital.
cikanoviç'e göre karadağ, cazip vergi oranları ve serbest sermaye aktarımıyla elverişli bir yatırım ortamına sahip.

a favourable assessment could encourage sofia to seek the union's agreement on delaying closure, currently set for 2006.
değerlendirme sonucunda elde edilecek olumlu bir sonuç, birliğin şu anda 2006 olarak belirlenmiş olan kapanış tarihini ertelemesi için çaba göstermekte sofya'ya cesaret verecek.

many businesses depend on bank loans, though high interest rates do not create favourable conditions for business development, experts argue.
uzmanlar, pek çok işletme banka kredisine dayanmasına karşın, yüksek faiz oranlarının iş ortamının gelişimi için elverişli koşullar oluşturmadığını savunuyorlar.

bucharest, he said would continue to work with all eu partners towards achieving "a favourable vote for schengen enlargement".
bakan, bükreş'in "schengen genişlemesinin lehine bir oylama sonucu" elde etmek için ab içindeki bütün ortaklarıyla çalışmaya devam edeceğini kaydetti.

the deal was inked during a conference in belgrade dubbed "southeast europe -- a region with favourable business environment".
anlaşma, belgrad'da düzenlenen "güneydoğu avrupa - elverişli İş ortamına sahip bir bölge" adlı bir konferansta imzalandı.