Vous avez cherché: hands on (Anglais - Turc)

hands on activity
uygulamalı alıştırma

he put his hands on my shoulders.
ellerini omuzlarıma koydu.

he wiped his hands on a handkerchief.
o, ellerini bir mendile sildi.

instead, it was all-hands-on-deck.
aksine, herkes yardıma koşuyordu.

it's really a hands-on experience.
bizzat yaşanması gereken bir deneyim.

tom read anything he could lay his hands on.
tom eline alabildiği şeyi okudu.

and they laid their hands on him, and took him.
onlar da İsayı yakalayıp tutukladılar.

and he laid his hands on them, and departed thence.
ellerini onların üzerine koyduktan sonra oradan ayrıldı.

i'm a huge believer in hands-on education.
İnteraktif eğitime gönülden inanıyorum.

people are getting away from doing hands-on stuff.
İnsanlar elleriyle birşeyler yapmaktan uzaklaşıyorlar.

annmarie thomas: hands-on science with squishy circuits
annmarie thomas: yumuşak devrelerle interaktif bilim

then laid they their hands on them, and they received the holy ghost.
petrusla yuhanna onların üzerine ellerini koyunca, onlar da kutsal ruhu aldılar.

when china gets its hands on hong kong, that won't be the case."
Çin hong kong'u gerçekten ele geçirince, böyle devam etmeyecek."

we looked around the world at all the data we could get our hands on.
elimize geçirebileceğimiz dünyadaki bütün verileri gözden geçirdik.

they will only figure it out by getting their hands on it and playing with it.
bunu bulmalarının yolu ellerini işin içine sokmak ve onunla oynamaktır.

and when you lay hands (on men) you lay hands (like) tyrants;
"hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."

only for about 20 percent of actual visits do you have to lay hands on the patient.
muayenelerin yaklaşık %20'sinde hastayı elle muayene etmeniz gerekiyor.

for that reason iveh developed a specially tailored theoretical and hands-on training programme.
bu nedenle uluslararası sanal e-hastane, özel olarak hazırlanmış bir teorik ve pratik eğitim programı geliştirdi.

and they laid hands on them, and put them in hold unto the next day: for it was now eventide.
onları yakaladılar, akşam olduğu için ertesi güne dek hapiste tuttular.

every nation attempted to lay hands on their apostle, and disputed erroneously to refute the truth.
batılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım.