Vous avez cherché: hesitant (Anglais - Turc)

tom is hesitant.
tom tereddütlü.

tom looks hesitant.
tom tereddütlü görünüyor.

they are hesitant people belonging to neither side.
arada bocalayıp dururlar. ne onlarla, ne bunlarla.

turkey hesitant to voice support for libyan rebels
türkiye, libya'daki isyancılara destek verip vermeme konusunda tereddütlü

in the morning he came to the city, fearful and hesitant.
böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı.

i'm a little hesitant to go there by myself.
oraya tek başıma gitmeye biraz tereddütlüyüm.

now they are hesitant and fearful," said anthoula, a housewife.
Şimdi tereddütlü, korku dolular." diyor.

i'm a little hesitant about going there by myself.
oraya tek başıma gitmek hakkında biraz tereddütlüyüm.

still, some experts are hesitant to say that this is the best solution for egypt.
yine de bazı uzmanlar bunun mısır için en iyi çözüm olduğundan şüpheli.

however, professor erhan kelesoglu of istanbul university is hesitant to make such claims.
ancak İstanbul Ünivesitesi'nden profesör erhan keleşoğlu, bu tür iddialarda bulunmakta tereddüt ediyor.

both the caltech team and the amsterdam team were hesitant to publish any conclusions on the variable object.
caltech ve amsterdam ekipleri de değişken nesne konusunda bir sonuç yayımlamak konusunda duraksadı.

i was hesitant to include this in my presentation because this cartoon was published soon after 9/11.
bunu sunumuma ekleyip eklememekte tereddüt ettim çünkü bu karikatür 9/11'den kısa bir süre sonra yayınlandı.

but in many cases, he said, witnesses have felt hesitant to come forward because they face the threat of retaliation.
ancak gardetto, pek çok davada tanıkların misilleme tehdidi yüzünden konuşmakta tereddüt ettiğini ileri sürdü.

also, difficulties related to the hesitant involvement of the private sector, such as the banking sector in this field.
ayrıca, bu alanda bankacılık sektörü gibi, özel sektörün katılımda tereddüt göstermesiyle ilgili güçlükler de var.

at the same time, however, ankara is eager to maintain regional stability, and hesitant to pursue coercive diplomacy.
ancak öte yandan bölgesel istikrarı da korumak isteyen ankara, zorlayıcı bir diplomatik yaklaşım içine girme konusunda tereddüt ediyor.

according to reports last week, the eu is hesitant to liberalise travel for only one country, as it might disrupt balance in the region.
geçen hafta çıkan haberlere göre ab, bölgedeki dengeyi bozabileceği için tek bir ülkeye yönelik vize şartını kaldırma konusunda tereddütte.

those who disbelieve will continue to be hesitant about it, until the hour comes upon them suddenly, or there comes to them the torment of a desolate day.
dini inkâr edenler ise, son saat ansızın gelip çatıncaya veya o kısır gün kendilerine gelinceye kadar, kur'ân hakkında şüphe içinde kalır giderler.

initially hesitant to get involved in any military operations, turkey has agreed to deploy four frigates, one submarine, and one reserve ship to enforce the arms embargo.
başlangıçta herhangi bir askeri harekâta karışmakta tereddüt eden türkiye, silah ambargosunu uygulamak amacıyla dört firkateyn, bir denizaltı ve bir yedek gemi konuşlandırmayı kabul etti.

belgrade has the ability to apprehend and hand over top war crimes indictee ratko mladic but authorities are hesitant to do so, according to the un tribunal's chief prosecutor.
bm mahkemesi başsavcısına göre belgrad savaş suçları baş zanlısı ratko mladiç'i tutuklayıp teslim edebilecek olmasına karşın yetkililer bunu yapmak konusunda tereddütteler.

according to professor yasin aktay of selcuk university, ankara is hesitant to give active support to such opposition groups because there is no unanimous front demanding gaddafi's resignation.
selçuk Üniversitesi'nden profesör yasin aktay'a göre, kaddafi'nin istifasını talep eden tümüyle birleşik bir cephe bulunmadığı için, ankara bu tür muhalefet gruplarına aktif destek verme konusunda tereddüt ediyor.