Vous avez cherché: prevailing (Anglais - Turc)

prevailing wind in the n-s
k-g yönünde hakim rüzgar

he is god, the one, the prevailing.
o tek ve kahredici allah'tır.

bad cold is prevailing throughout the country.
kötü bir soğuk algınlığı ülke genelinde hüküm sürüyor.

glory be to him. he is god, the one, the prevailing.
böyle bir şeyden arınmıştır o. allah'tır, vahîd'dir, kahhâr'dır o.

exalted is he; he is allah, the one, the prevailing.
ama o bundan münezzehtir. o, tek ve kahredici olan allah'tır.

it's not just prevailing at war, though war still persists.
güç sadece savaşta galip gelebilmek değildir, savaşlar hala sürse de.

such was god's prevailing tradition among his servants in the past.
(bu,) allah'ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir.

by the late 1960s, the prevailing business model around software was changing.
1960'ların sonlarında, yazılım çevresindeki hakim iş modeli artık değişiyordu.

it also maintains ongoing relations with professional associations in accordance with prevailing legislation.
departman, eðitimdeki uluslar arasý iliþkileri teþvik eder ve bu alandaki avrupa birliði faaliyetleri üzerine bilgi dolaþtýrýr.secretaría de estadotarafýndan uygulanan hareketlilik ve eðitimle ilgili planlarý ve eylemleri koordine eder.ayrýca, geçerli mevzuat doðrultusunda meslek kuruluþlarý ile sürekli iliþkiler içindedir.

-value of single contract - exchange rate prevailing on the date of the contract.
tek sözleşmenin değeri - sözleşme tarihinde geçerli olan döviz kuru.

democratic elections have taken place in all countries of the region and the rule of law is slowly prevailing.
tüm bölge ülkelerinde demokratik seçimler gerçekleşirken, yasa gücü de yavaş yavaş hakim olmaya başladı.

to whom belongs [all] sovereignty this day? to allah, the one, the prevailing.
"bugün hükümranlık kimindir?" denir; hepsi: "gücü herşeye yeten tek allah'ındır" derler.

say, "allah is the creator of all things, and he is the one, the prevailing."
de ki: "allah her şeyin yaratıcısıdır, o tektir, egemendir."

i'm very worried today about this notion, this world, this prevailing kind of force of security.
bugün ise güvenlik olgusundan, içinde yaşadığımız güvenlik dünyasından, güvenliğin sahip olduğu hakim güçten endişe duyuyorum.

transactions in foreign currencies during the period have been translated into functional currency at the exchange rates prevailing at dates of these transactions.
transactions in foreign currencies during the period have been translated into functional currency at the exchange rates prevailing at dates of these transactions.

and the enchanters came to firon (and) said: we must surely have a reward if we are the prevailing ones.
bütün büyücüler firavun'a gelip: “galip gelecek olursak, her hâlde mutlaka bize büyük bir mükâfat verilir, değil mi?” dediler. [27,57-60]

o [my] two companions of prison, are separate lords better or allah, the one, the prevailing?
"ey benim zindan arkadaşlarım! ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek allah mı?"

conventional wisdom, blending politics and economics, says that wherever economic growth is high, social stability and sound politics have a better chance of prevailing.
siyaset ve ekonomiyi harmanlayan genel kanı, ekonomik büyüme oranının yüksek olduğu ülkelerde toplumsal istikrar ve sağlam siyasetin daha büyük bir şansa sahip olduğu yönünde.

say, [o muhammad], "i am only a warner, and there is not any deity except allah, the one, the prevailing.
de ki, "ben sadece bir uyarıcıyım. tek ve egemen olan allah'tan başka bir tanrı yoktur."