Vous avez cherché: tokorua (Maori - Turc)

i mea ano ia, tokorua nga tama a tetahi tangata
İsa, ‹‹bir adamın iki oğlu vardı›› dedi.

koia ka hapu nga tamahine tokorua a rota i to raua papa
böylece lutun iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.

a, no ka rongo te tekau, ka riri ki aua hoa tokorua
bunu işiten on öğrenci iki kardeşe kızdılar.

na ka kite ahau kua poke ia, kotahi tonu te ara o raua tokorua
kendisini ne kadar kirlettiğini gördüm. İkisi de aynı yolu izlediler.

i te aonga ake i te tu ano a hoani me ana akonga tokorua
ertesi gün yahya yine öğrencilerinden ikisiyle birlikteydi.

e haere tahi ano ranei te tokorua, ki te kore e whakaae ki a raua
İki kişi anlaşmadan birlikte yürür mü?

i parapara whaka te hauauru, tokowha ki te huarahi, tokorua ki parapara
batı kapısına bakan avlu içinse, yolda dört, avluda iki nöbetçi bekliyordu.

na tokorua nga wahine a ahuru papa o tekoa; ko heraha, ko naara
tekoanın kurucusu aşhurun helah ve naara adında iki karısı vardı.

a e tu tahanga ana raua tokorua, te tangata me tana wahine, kihai hoki i whakama
adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.

a ka riri a parao ki ana kaitohutohu tokorua, ki te tino kaiwhakainu raua ko te tino kaihanga taro
firavun bu iki görevlisine, baş sakiyle fırıncıbaşına öfkelendi.

a i tangohia e iehoiara he wahine mana, tokorua; a ka whanau ana tama, ana tamahine
yehoyada onu iki kadınla evlendirdi. yoaşın onlardan oğulları, kızları oldu.

na ka mate a erimereke, te tahu a naomi, a mahue iho ko ia, ratou ko ana tama tokorua
naomi, kocası elimelek ölünce iki oğluyla yalnız kaldı.

e tutaki ana te rawakore raua ko te kaitukino ki a raua; ko ihowa te kaiwhakamarama o nga kanohi o raua tokorua
İkisinin de gözünü açan rabdir.

heoi kihai i kitea: ahakoa he tokomaha nga kaiwhakapae teka i haere mai. muri iho ka puta nga kaiwhakapae teka tokorua
ortaya birçok yalancı tanık çıktığı halde, aradıklarını bulamadılar. sonunda ortaya çıkan iki kişi şöyle dedi: ‹‹bu adam, ‹ben tanrının tapınağını yıkıp üç günde yeniden kurabilirim› dedi.››

a, no ka tata ratou ki hiruharama, ka tae ki petapaki, ki maunga oriwa, ka tonoa atu e ihu nga akonga tokorua
yeruşalime yaklaşıp zeytin dağının yamacındaki beytfaci köyüne geldiklerinde İsa, iki öğrencisini önden gönderdi. onlara, ‹‹karşınızdaki köye gidin›› dedi, ‹‹hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. onları çözüp bana getirin.

a tokorua a ratou i whakarite ai, ko hohepa i huaina nei ko pahapa, ko tetahi o ona ingoa ko hutuha, raua ko matiaha
böylece iki kişiyi, barsabba denilen ve yustus diye de bilinen yusuf ile mattiyayı önerdiler.

a i korero a ihowa ki a mohi i muri i te matenga o nga tama tokorua a arona, i te mea i whakahere nei raua ki te aroaro o ihowa, a mate iho
rabbin huzuruna yaklaştıkları için ölen harunun iki oğlunun ölümünden sonra rab musaya şöyle dedi: ‹‹ağabeyin haruna de ki, perdenin arkasındaki en kutsal yere ikide bir girmesin, antlaşma sandığının üzerindeki bağışlanma kapağınafı yaklaşmasın. yoksa ölür. Çünkü ben kapağın üstünde, bulut içinde görünüyorum.

a ka mea ki a mohi, ko ahau, ko ietoro, ko tou hungawai, kua tae mai ki a koe, me tau wahine, ratou ko ana tama tokorua
musaya şu haberi gönderdi: ‹‹ben, kayınbaban yitro, karın ve iki oğlunla birlikte sana geliyoruz.››

a i whakatika ia i taua po, i tango hoki i ana wahine tokorua, me ana wahine pononga tokorua, me ana tamariki tekau ma tahi, a ka whiti i te whitinga i iapoko
yakup o gece kalktı; iki karısını, iki cariyesini, on bir oğlunu yanına alıp yabbuk irmağının sığ yerinden karşıya geçti.

a tokorua ana wahine; ko hana te ingoa o tetahi, ko penina te ingoa o tetahi: na he tamariki a penina, kahore ia he tamariki a hana
elkananın hanna ve peninna adında iki karısı vardı. peninnanın çocukları olduğu halde, hannanın çocuğu olmuyordu.