Vous avez cherché: hayir (Turc - Anglais)

hayir
no not this day

hayir tabiki seni unutmadim
good morning, my dear

sonumuz hayir ola. inşallah
i hope we end up no.

hayir, gercekten. s.kt.redin.
no, it's true. fuck 'em. fuck 'em. you know, i mean.

hayir, bana sadece bir ornek verme.
no, don't just give me an example.

hayir, tamamen yanlış anlamışsınız." diyorlar.
no, you've got it all wrong."

muhabir: can kaybi oldu mu? muhendis: hayir.
interviewer: did anyone get hurt? engineer: no.

adam: hayir, sadece koprunun hareketine uyum saglamak zorundalardi.
man: no, they just had to conform to the movement of the bridge.

muhabir: ve arkaya one degil mi ? cocuk: hayir.
interviewer: and not forwards and backwards? boy: no.

muhabir: yukari ve assagi degil mi? cocuk: hayir.
interviewer: not up and down? boy: no.

fakat cinde diyorlarki, " hayir biz gelecek on yilda 27 tane koyuyoruz."
but in china they're saying, "no, we're putting in 27 in the next 10 years."

hayir, sebep oldugumuz borclarin yukune kaybettigimiz calisma ahlakinin yerine... tutunabiliriz. ve tarihin diger bolumlerine.
no, we may hang on, despite the huge burdens of debt that we've accumulated, despite the evidence that we've lost our work ethic and other parts of our historical mojo.

evet, peki, simkdi mesele plansiz bir duzen gostermek icin canli olmakmi gerekiyor, ve isaret ettigim gibi cevap hayir.
okay, well, the issue then is, do we need to be alive to see this kind of spontaneous order, and i've already hinted that the answer is no.

muhabir: hayir. eger bir ayagi oburunun onune koymayi denerseniz, ayaginizi govdenizden uzaga dogru hareket ettiriyor. am: evet.
interviewer: no. if you try and put one foot in front of another, it's moving your feet away from under you. am: yes.

peki. basliyoruz, gorelim. tamam, kadirmaya calismiyorum -- bunlari senkronize olmamis bir sekilde baslatayim. hayir, bunu yapmak bile zor.
all right. so there we go. let's see. ok, i'm not trying to cheat -- let me start them out of sync. no, hard to even do that.

hayir, bu dogru. bu dogru. tom ve greg gibi insanlar -- biz sizin yapamayacaginiz gibi yolculuk yapiyoruz -- biz herseyi sigdiriyoruz. nasil yaptigimizi bilmiyorum.
no, it's true. it's true. people like tom and greg -- we're traveling like you can't -- we fit it all in. i don't know how we do it.

hatırlıyorum da ilk davalarda 25 avukat daha gelmişti kadını savunmak üzere en arkada oturuyorlardı ve kadini savundular fakat hakim sürekli ''hayir, hayir, olaylari hep yaptiğimiz gibi ele alacağız.'' dedi
and i still remember the first cases where they came, all 25 together, she would stand up, and they were in the back, and they would support her, and the judges kept saying, "no, no, no, no, we're going to do things the exact same way we've been doing them."

bu müthiş bir yöntem." ve bana cevap verdi "paran var mı?" ben de: "hayir" dedim ve geri cevap verdi: "tamam yine de bir çözüm bulabiliriz."
this is fantastic." and he said to me, "well, do you have money?" and i said, "no." and he said, "that's okay, we can still figure it out."