Vous avez cherché: seyret (Turc - Anglais)

"Şşş, seyret."
"shush, watch this."

onları seyret; onlar da görecekler.
and (then) see them, so they too shall see.

bize geldikleri gün onları dinle ve seyret!
(muhammad), how clearly they will hear and see on the day when they will be brought into our presence.

setimes'a konuşan seyret, "İyi ki olmuş.
"it's a good thing he was caught," seyret told setimes.

ve onları seyret; (azabı) yakında göreceklerdir.
and (then) see them, so they too shall see.

türk kamuoyundan murat seyret ve hilmi halcaloğlu da görüşlerini bildirdiler.
members of the turkish public, like murat seyret and hilmi halcaloglu, weighed in as well.

fakat toplam sinemadan tiyatroya, ev video ve izle ve seyret gelirleri yükselişte.
but total movie revenues across theaters, home video and pay-per-view are up.

bize geldikleri gün onları dinle ve seyret! zalimler, o gün apaçık bir sapıklık içindedirler.
how [clearly] they will hear and see the day they come to us, but the wrongdoers today are in clear error.

derken benim ve çevirmenimin kolunu yakalıdı, ördekler çalının altındayken "seyret." dedi
and he grabs my arm and the translator's, and ducks us under a bush and says, "watch this."

2008 yılında, batı balkanlar'a yönelik ab mal ihracatı toplam 32,5 milyar avroyu bulurken, bölgeden yapılan ithalat yaklaşık 14 milyar avro seviyesinde seyretti.
in 2008, eu goods exports to the western balkans totalled 32.5 billion euros, while imports from the region amounted to nearly 14 billion euros.