Hai cercato la traduzione di evet ama güzel konuşuyorsun gayet mi 😅 da Turco a Inglese

sade ama güzel
mahjong 247

sade ama güzel giydir
pink feather dress up

Şüphesiz sevimli, ama güzel değil.
she is no doubt pretty, but she isn't beautiful.

evet ama çocuk haklarına girer
yes, but it's child rights.

evet. ama makineleşmeye ihtiyacımız var.
yes. but we need mechanization.

im: evet, ama buttermilk hiç bulamıyorum.
im: yeah, but i can never find buttermilk, ever.

"evet, ama şu anda yaz" dediler.
they said, "yes, but it's summertime."

savaş bir suçtur, evet, ama ben başlatmadım.
war is a crime, yes, but i did not start it.

o makalede, burada sunmadığı... ama güzel bir bölüm vardı, onu okuyacağım:
there was a passage in it which he did not present here and i think it is so good i'm going to read it to you.

evet, ama göndermediler -- kitaplarını göndermek istemediler!
well, they didn't. they didn't want to send their books.

ama güzel olan, yapılan testlerde de görüldüğü gibi, eğer duymak istemiyorsanız, bir adım yana kayarsınız ve duymazsınız.
but what's great about it, from the tests that have been done, is, if you don't want to hear it, you take about one step to the side and you don't hear it.

ama amaçlarının "şehrin harabe olduğunu ama güzel bir harabe olduğunu" göstermek olduğunu da ekliyorlar.
they further explain that their aim is " a city that despite being a ruin is a beautiful ruin":

dinlerin gerçekten farkında olduğu başka bir şey iyi konuşmak. burada bunu iyi beceremiyorum, ama güzel konuşma sanatı dinlerin anahtarı.
the other thing that religions are really aware of is: speak well -- i'm not doing a very good job of this here -- but oratory, oratory is absolutely key to religions.

dedi ki, "evet, ama sakıncası yoksa önce yemeğimi bitirmek istiyorum."
and she said, "yeah, but you know i'd rather finish my meal if you don't mind."

co: evet, ama şu noktada hangi evlerin yardıma ihtiyacı olduğunu bile bilmiyoruz ki!
co: yeah, but we don't even know what houses are accepting help at this point.

bu 30 yaş olgunluğumda, o korkunç ama güzel dönemde büyümenin ne demek olduğunu çok düşündüm. sonunda, benim için gerçek bir yolculuk ve çelişki olduğuna karar verdim.
at this ripe old age of 30, i've been thinking a lot about what it means to grow up in this horrible, beautiful time, and i've decided, for me, it's been a real journey and paradox.

jh: evet, ama evet de, tamam. umuyor musun -- magarada kirk sene mi yoksa bir sene boyunca mi yasamayi tercih ederdin?
jh: yeah, but -- yeah, ok. do you hope -- would you prefer to live in the cave for 40 years, or to live for one year?

babam, yaşadığımız şehirdeki sadece erkeklere özgü işadamları derneğinden, oğlunun ilerde evet, ama kızınının asla kabul edilmeyeceği bir organizasyonun parçası olmak istemesi gerekçesiyle ayrıldı.
my dad actually resigned from the male-only business club in my hometown because he said he would never be part of an organization that would one day welcome his son, but not his daughter.

"rabbim, ben yaşlı ve karım kısırken nasıl olur da bir oğlum olur," deyince, o, "evet; ama allah dilediğini yapar," dedi.
"how can i have a son, o lord," he said, "for i am old and my wife is barren?" "thus," came the answer, "god does as he wills."