검색어: glühenden (독일어 - 터키어)

in einem glühenden feuer. brennen
kızgın ateşe girer.

und wir haben einen hell glühenden leuchtkörper gemacht.
(orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.

da erwies gott uns eine wohltat und bewahrte uns vor der pein des glühenden windes.
"allah bize iyilik etti de bizi içe işleyen azaptan korudu."

(sie werden) inmitten von glühenden winden und siedendem wasser (sein)
(onlar) delikçiklere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,

wer aber alsdann nicht niederfällt und anbetet, der soll von stund an in den glühenden ofen geworfen werden.
her kim yere kapanıp tapınmazsa hemen kızgın fırına atılacaktır.››

siehe, unser gott, den wir ehren, kann uns wohl erretten aus dem glühenden ofen, dazu auch von deiner hand erretten.
‹‹kızgın fırına atılsak bile, ey kral, kendisine kulluk ettiğimiz tanrı bizi kızgın fırından kurtarabilir; senin elinden de bizi kurtaracaktır.

aber die drei männer, sadrach, mesach und abed-nego fielen hinab in den glühenden ofen, wie sie gebunden waren.
Üç adamsa -Şadrak, meşak, abed-nego- bağlı olarak kızgın fırına düştüler.

und er befahl den besten kriegsleuten, die in seinem heer waren, daß sie sadrach, mesach und abed-nego bänden und in den glühenden ofen würfen.
sonra ordusundaki bazı güçlü askerlere Şadrakı, meşakı, abed-negoyu bağlayıp kızgın fırına atmalarını buyurdu.

(sie ist) ein glühendes feuer.
haviye bir ateştir: kızgın mı kızgın!